Şura 42:51
وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ
Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir. (DİB Meali)
كَانَ (kane) fiili; olmak fiilinin geçmiş zamanıdır. Bu fiil olmak anlamında, bir şeyi tasvir etmek ya da bilgi vermek veya birinin ya da bir şeyin durumunu belirtmek için kullanılır.
لِبَشَرٍ (libeşerin) kelimesi; …e, …a, …mek/mak için, … diye anlamına gelen لِ (li) kelimesi ve بَشَر (beşer) kelimesinden oluşmaktadır.
بَشَر (beşer) kelimesi; Kur’an’ımızda bahsi geçtiği yerlerde ve yazılı kaynakların genelinde, insanları yanlış yönlendirmek için sinsice farsça yazılışı ve okunuşu aynı olan; insan veya insanoğlu anlamı ve yine farsça sevindirici haber veya müjdeleri önceden haber veren, kehanette bulunan, gaipten haber veren anlamındaki بشارت beşerat kelimesinin anlamıyla birlikte kullanılmaktadır.
Farsça بَشَر beşer kelimesi insan, insanoğlu anlamlarında fars edebiyatında sıklıkla kullanılmaktadır. Farsça بندہ بشر bindu beşer deyimi de bunlardan birisidir. Farsça بشارت (bişarat) kelimesi, Fars ve Hint azizlerinin ruhani hikâyelerinde de yaygın olarak kullanılmaktadır.
Onlar بشارت bişarat, yani Tanrı’dan müjde verirler ve ayrıca masum halka veya kör müritlerine “بشارت” bisharat veya iyi haberi önceden bildirirlerdi.



بَشَر Beşer kelime kökünden türeyen بشرة (beşra) kelimesi Arapça sözlüklerde arandığında; deriyi soyma, kabuk, kılıf, içten bir şey göstermek için kılıf anlamlarına karşılık geldiği görülür.
Diğer bir deyişle بشرة (beşra); altında, içerisinde, gizli veya deri altında olan, kılıf veya kılıfla kaplı bir şeyi gösteren veya ifşa eden anlamındadır.
بَشَر Beşer kelime kökü Arapça olarak; teşhir, gösterme, iletişim kurma, doğrudan iletişim yayın, yayınlama, sunma, iletme, dağıtma, dolaşıma sokma, yayma, davranış, vaaz, tanıtım, kılavuz, duyurma, bildirme, ortaya çıkarma, duyuru, bildiri, yorumlama, izah, anlatım, ortaya çıkma, yükselme, ifşa, inceleme, dışarı çıkma, keşfetme, bildirme, ortaya çıkarma, gösterme, belli etme, olayların ipucu veya işareti,… anlamlarına gelmektedir.
- بَشَر (Beşer) kelimesi arapça طلع (tala’a) kelimesinin eş anlamlısıdır. Yükselmek, artmak, çoğalmak, uzaklaşmak, çekip gitmek, ayrılmak, büyütmek, geliştirmek, yukarı çıkmak anlamındadır,
- بَشَر (Beşer) kelimesi arapça خَرَجَ (harace) kelimesinin eş anlamlısıdır. Çıkmak, ….den/dan çıkmak, görünmek, belirmek, ortaya çıkmak, gözükmek anlamındadır.
- بَشَر (Beşer) kelimesi arapça صَعِدَ (saide) kelimesinin eş anlamlısıdır. Artmak, çıkmak, yükselmek, tırmanmak, çoğalmak anlamındadır.
- بَشَر (Beşer) kelimesi arapça ظَهَرَ (zahera) kelimesinin eş anlamlısıdır. …gibi gözükmek, açığa/meydana çıkarmak, görüş alanına girmek, göstermek, belli etmek, belirmek, göstermek anlamındadır.
Canlı TV yayınlarında veya Arap TV kanallarının doğrudan yayınlanan programlarında görüntülenen Arapça مباسر (mubaşir) kelimesi; Kur’an’da insan ve iyi haber ve anlamına gelen yanlış çevrilen aynı Arapça kök kelime “بسر” (beşer) türevi ismi faildir.


مبشر (Mubaşir) ve بشیر (beşiyr) kelimeleri; Kur’an’ımız ile ilgili yapılan çalışmalarda kendisine müjde verilen veya diğer kişilere iyi haber veya müjde getiren anlamında yanlış olarak ele alınmıştır.
مبشر (Mubaşir) ve بشیر (beşiyr) kelimeleri; sıfat, ismi fail ve özne olarak teşhir eden, açığa/meydana çıkaran, vaiz, haberci, propaganda yapan/yayan anlamında aynı kök kelime بَشَر (beşer)den türetilmiştir.
Şura 51. ayetinde geçen لِبَشَرٍ cümlesindeki بَشَر (beşer) kelimesi Arap lisanında; yorum, anlatım, yayılma, dağılım, genelge, duyuru, propaganda, tezahür, gösterge, kanıt, yayma (bilgi, fikir), iletme, yönlendirme, gösteri, duyurma, iletişim kurma, doğrudan iletişim yayın, yayın yapma, neşretme, sergileme, sunuş, teşhir, vaaz verme, telkin etme, açıklama, ilan etme, artma, yükselme, oluşum, ortaya çıkma, gelişme, ilerleme, belirmeye başlama, görünme, görünüm, üstünlük, nüfuz, tırmanma, çoğalma, yayımlama, konu, yayın, mesele, gizli saklı olanı ifşa etme, dikkatli okuma, inceleme, bildiri getirme, ilan, beyan, tebliğ, keşif, bulgu, …den önceki, mukaddim, önce gelen, tanıtma, istikamet, doğrultu, yön, yayınlama, öğüt, tavsiye, kılavuz, başlangıç, ön söz, mukaddime, olacak olayın ipucu, işareti anlamlarına gelmektedir.
Kur’ân kelimelerinin manalarının bütün Kur’ân âyetleri bağlamında aynı anlamının alınması yöntemine karşın, بشر (beşer) kelimesi ve türevleri farklı anlamlarda kullanılmış olabileceğinden ötürü بشر (beşer) kelimesinin Kur’an’ın diğer ayetlerindeki türevlerini tercüme etmek için; bağlamlarını, konuşmada geçen diğer maddeleri, diğer kelimelerin gramer oluşumlarını ve kelimenin doğru anlamının uygunluğunu dikkatlice incelemek gerekir.
بشر (Beşer) kelimesi ve onun doğru anlamlarından olan türevleri bu yazıda vermeye çalıştık.
وَمَاكَانَ لِبَشَر (ve ma kane libeşerin): İletişim / duyuru / oluşum / ortaya çıkma için
أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ (en yükellimehullahu): ki ALLAH onunla sözlerini (kelimelerini), iletmesi (duyurması / ulaştırması)
إِلَّا وَحْيًا (illa vahyen): ancak vahiy
أَوْ مِن وَرَاءِ حِجَابٍ (ev min verai hicabin): أَوْ veya + مِن …den + وَرَاءِ geri/uzak uç/arka + حِجَابٍ gizli, saklı olanın konusu cümlenin “yahut perde arkasından” meali tümüyle yanlıştır.
Ancak ilk cümle إِلَّا وَحْيًا ve sonraki أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِحِ cümlesi; bir duyuru, teşhir, keşif, ortaya çıkma, iletim ve iletişimin konusu olarak ardı sıra geliyor.
42:51 ayetinin başında ALLAH’ın, herhangi bir şeyi açığa çıkarmak için sözlerini kendisinin iletmesinin hiç gerçekleşmediği açıkça belirtilmiştir (وَمَاكَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ). Dolayısıyla ayetin cümleleri; iletişimin açığa çıkmasını, vahiy ne olduğunu ve nasıl geldiğini açıklamaktadır.
إِلَّا وَحْيًا illa vahyen: fakat / ancak vahiy (telkin, ilham)
أَوْ مِن وَرَاءِ حِجَا Burada da bize ALLAH’ın perde veya örtünün arkasından konuştuğu asla söylenmiyor.
Aslında bu cümle vahy ile; gizli bir şeyin açıklandığını (keşfedildiğini, ortaya çıktığını) ve en ucundan açığa çıktığını, böylelikle gerçeği arayanlara (düşünürlere veya gerçeği kökünden ve uzaklardan çıkarmak için gece gündüz çalışanlara) bir ilham kaynağı olduğunu açıklıyor.
Dolayısıyla “وَرَاءِ (verai)” sözcüğünün anlamını, bizim cahil âlimlerimiz ve kör mütercimlerimiz değil ama derinlere inip gizli bir hakikati, gerçeği (حِجَابٍ) bulmaya çalışan araştırmacılar (düşünürler, bilim adamları ve filozoflar) daha iyi anlamaktadır.
أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ ; cümlesi aynı şekilde teşhir, keşif ve zuhur konusunda gelmektedir.
رَسُولًا (Rasulan) kelimesinin yanıltıcı tercümesinde, cahiliye döneminin Pagan Araplarının ve günümüzün geleneksel Müslümanlarının inancına göre vahyi indiren bir baş melek veya Cebrail anlamına gelecek şekilde yanlış kodlamışlardır. Daha sonraki alimler de رَسُولًا (rasulan) kelimesini batıl inançlarına göre tercüme ettiler.
Kısaca değinmek gerekirse:
رَسُول Rasul kelimesi yazışma, haberleşme, mesaj, ileti, duyuru, bildirme anlamındadır.
حَكِيمٌ (Hakiym) kelimesi ayetin son kelimesidir ve anlamı hem seslendirme hem de okuyuş olarak benzer olan bilge anlamındaki Farsça حَكِيمٌ (hakiym) kelimesi ile değiştirilmiştir.
Farisiler kendi bilgelerini, filozoflarını ve hekimlerini حَكِيمٌ (hakiym) olarak adlandırırlar. Oysa Arapça ya da Kuran’ daki حَكِيمٌ (hakiym) kelimesi; emir, yetki vb. anlamlarına gelen حکم h+k+m kökünden türetilmiştir. Bu nedenle, eğer Kuran’ın Farsça değil, Arapça olarak indirildiğine inanıyorsanız, Kur’an’ın tamamının tercümesinde kasten yapılan bu yanlışı da düzelterek Kur’an’daki حَكِيم (hakiym) kelimesini doğru anlamıyla alın; yetkili veya otorite…

Vahiy kuralları:
1. ALLAH hiçbir şeyi açığa çıkarmak için sözlerini asla iletmez, sözcüklerle anlatmaz.
2. İç görü, anlatım veya keşif sadece söz ile değil, seçilmiş kişilerin kalbine ister bilinçli hallerinde ister rüyada girebilen bir fikir olan ilham ile yapılır.
3. Gizli, örtülü, saklı olanı kendi arkasından, peşi sıra ortaya çıkarır.
4. Vahiy mesajı, O’nun yetkisiyle başlatılır ve izniyle iletilir.
Dolayısıyla, yukarıdaki Kuran ayeti, vahiyde hiçbir kelime kullanılmadığını, ancak bir ilhamın gizlendiğini veya vahyedilmeyen veya henüz ortaya çıkmamış olanın ortaya çıktığını, nakledildiğini ve arkadan tebliğ edildiğini açıkça ortaya koyar.
Ayetin son cümlesi ALLAH’ın belirlediği ölçüler veya O’nun yetkilendirmesi (يَشَاءُ yeşau) devreye girdiğinde vahiy mesajının da aktarıldığı veya nakledildiği belirtilmiştir.
Şura 42:51
وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ
- ALLAH’ın
- anlatım (yasa / ortaya çıkma / keşif / olayın ipucu) için
- kelimelerle aktarması (konuşması / söylemesi / bildirmesi / iletmesi / sunması)
- sadece (ancak) bir ilham kaynağı
- ve
- örtülü (gizli) olanın arkasından (ardından, peşi sıra)
- ve
- kendi izniyle (kendi emrinde / nüfuzunda / salahiyetinde / sultasında / yetkisinde)
- ne istediğini açıklayan bir mesaj iletmesidir.
- إنه علي حكيم / O yücedir, hakîmdir.
*****
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ
اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?
Bakara 2:170
En akla, kalbe, ruha işleyen anlatım sizinki olmuş. Çok teşekkür ederim. Rabbim razı olsun…