“Misl” Kelimesi – مِّثْل

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

مِّثْل (misl)

Bakara 2:23 فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ

مِّثْلِهِ Mislihi kelimesi مِّثْل + هِ  kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur.

Kendi lisanımız olan Türkçemizde de sık sık kullandığımız مِّثْل misl kelimesi:

https://www.luggat.com/index.php#ceviri

Kelimeye, Rabbimizin ikram ettiği Kur’an’ımıza dair hemen tüm meal, tefsir, vb kaynaklarda da aynı anlam verilir.

İlginç olan Farsça aynı harflerle yazılan ve aynı telaffuzu olan veya seslendirmesi aynı Arapça مِّثْل misl kelimesi gibi, benzer, benzerlik manalarına gelen kelimenin kullanılarak Bakara 2:23 ayeti ve diğer, Kur’anı’mızda مِّثْل misl kelimesinin kullanıldığı ayetlerde Farsça mana kullanılarak, tümüyle gerçek anlamının dışında farklı bir mana ile ayetlerin yanıltıcı ve yanlış anlaşılmasına sebep olunmaktadır.

فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ (fe/tû bisûratin min miślihi) Bu cümleyi eğerek, bükerek, çeşitli yönlere esneterek;

  • Onun benzeri bir sûre getirin.
  • Onun gibi bir sûre getirin.

Şeklindeki çeviri ile tümüyle ayetin gerçek anlamı farklılaştırılmaktadır.

https://dsal.uchicago.edu/cgi-bin/app/hayyim_query.py?qs=%D9%85%D8%AB%D9%84&searchhws=yes

Oysaki Arapça مِّثْل misl kelimesi; edebiyat ve felsefeyi ifade eden norm, standart, kural, ilke, formül, hukuk, düzenleme, temsil ve idealizm anlamlarına gelmektedir.

Ehad olan Rabbimizin Kur’an’ı bizim anlamamız için Arap lisanı ile gönderdiğini kabul ediyorsak, tüm kelimeleri olduğu gibi مِّثْل misl kelimesini de Arapça olarak anlamamız gerekmektedir…

مِّثْلِهِ (mislihi) kelimesi:

  • Onun normunda, onun standartında,
  • Onun kuralında, onun ilkesinde,
  • Onun formülünde, onun temsilinde…
  • Onun idealizminde 

anlamındadır…

مِّثْل Misl kelimesi arapça doğru olarak; edebiyat ve felsefeyi ifade eden ‘norm’, ‘standart’, ‘kural’, ‘ilke’, ‘formül’,’ hukuk’, ‘düzenleme’, ‘temsil’ ve ‘idealizm’ anlamına gelir.

İbarenin son eki olan هِ (hi); açılış cümlesinde belirtilen vahiy anlamına atfen, ‘onun’ anlamına gelen üçüncü şahıs tekil iyelik zamiridir.

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/milihi/" rel="tag">milihi</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/misl/" rel="tag">misl</a> Bir yorum yapın

“Müteşabihat” kelimesi – مُتَشَابِهَاتٌ

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

مُتَشَابِهَاتٌ (Müteşabihat)

Ali imran 3:7

هُوَ الَّذِي أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الْأَلْبَابِ

O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar. (DİB meali)

  • مُّحْكَمَاتٌ Muhkemat(un) kesin kararlar ve açık hükümler içeren manasındadır,
  • عَلَيْكَ Aleyke kelimesinde bulunan كَ (ke), bir çok yerde sen veya siz olarak manalandırılmasına rağmen bu kez meallerde senin veya sizin olarak doğru manalandırılmıştır.
  • هُنَّ Hunne; …dırlar (they are)
  • أُمُّ Ummu kelimesi, (الْكِتَابِ) kitabın anası / …ın kökü / esası / kaynağı / nüvesi / temeli       manasındadır,

Ali imran 7 ayetinin ilk cümlesi:

هُوَ الَّذِي أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ

Kitabınızda kesin hükümlerin ayetlerini veya açık hükümlerin ayetlerini ortaya çıkaran / indiren O dur. Bunlar kitabın temelidir.

Ayetin takip eden ikinci cümlesi:

وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ

  • وَ Ve, bağlacı ikinci cümleyi bağımsız tutan, ancak önceki cümle ile maddeyle tutarlı olan iki cümle arasındaki bağlantıdır.
  • أُخَرُ Aharu kelimesi; düşme, yıkılma, ihlal etme, kırma, sonlandırma, erteleme, askıya alma, geciktirme, tehir etme, engelleme, ağırdan alma, öteleme, alıkoyma, sakatlama, etkisizleştirme, devre dışı bırakma, cayma, ayrılma, kaldırma, giderme, yoksun bırakma, sakınma, kaçınma, defetme, ara verme, sonraya bırakma, uzaklaştırma, uzak tutma anlamlarına gelen خَرَّ (harre) isim fiil ve bir emir (komut) fiildir, 
  • خَرَّ Harre kelimesi; düşüş, azalma, gecikme, bozuşmak, unutmak, son vermek anlamlarına gelen سَقَطَ (sakata) kelimesi ile eş anlamlıdır,

Ancak tüm meallerde أُخَرُ  aharu kelimesine “diğeri, öteki” anlamı verilerek, gelecek (sıradaki / sonraki) ayetlerin karmaşık, zor anlaşılan, belirsiz, mecazi, müphem olduğu uydurulmuştur.

Diğerleri, sonraki ayetler sorusu, sadece ‘ilk’ ayetlerden bahsedildiği veya (آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ) âyâtun muhkemâtun denilen ayetler, bir sıra halinde ve ilk sırada gelirse veya bir sıra halinde bulunursa ortaya çıkar. Aksi takdirde kelimeyi kullanmanın bir anlamı yoktur. Birincisi yoksa sonraki veya diğeri veya (آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ) âyâtun muhkemâtun denen ayetler Kur’an’da dağılmıştır ve sırayla gelmez.

مُتَشَابِهَاتٌ Muteşabihatun kelimesi, yazılı olan eserlerde ayetin anahtar kelimesi olarak önümüze gelir ve asıl manasının dışında kullanarak uydurdukları yalanlar için Kur’an’dan yetki almak istediler. Bu nedenle ayetin tercümesinde, “Kur’an’ın bazı ayetlerinin anlamlarının sabit olmadığı için mecazi olduğunu” yanlış bir şekilde beyan etmişlerdir. Söz konusu kişiler, kötü âlimler “ مُتَشَابِهَاتٌ muteşibihâtun” kelimesini; karmaşık, zor anlaşılan, belirsiz, mecazi, ayetler (مبہم اور غیر واضح آیات) anlamına gelecek şekilde tercüme ettiler. Diğer bir kısım ise مُتَشَابِهَاتٌ muteşâbihât(un) kelimesine, olasılık ve kafa karışıklığı içeren olarak mana verdiler.

Fakat görmek istemeyenler, آيَاتٌ ayatun kelimesinin مُتَشَابِهَاتٌ muteşâbihât(un) kelimesi ile birlikte gelmediğini kabul etmediler. Oysaki bir önceki cümlede آيَاتٌ ayatun kelimesi مُّحْكَمَاتٌ muhkemâtun kelimesi ile beraberdir…

مُتَشَابِهَاتٌ Muteşâbihât(un) kelimesi أُخَرُ aharu kelimesi ile birlikte gelmesine rağmen, tüm meal, tefsir, vd yazılı eserlerde sinsice, ibare sanki آيَاتٌ مُتَشَابِهَاتٌ ayatun muteşâbihât(un) olarak gelmiş gibi yer almaktadır.

Bize ikram edildiği açık ve anlaşılır şekilde beyan edilmiş olan kitabımızda; mecazi, belirsiz anlamı olan ayetler olduğunu yazmak ve söylemek açıkça Rabbimize meydan okumak ve (haşa) Rabbimizi, kitabında söylediğinin tam tersini söylemekle suçlamaktır!..

  • استعاري İstiâri kelimesi Arapça lisanında; mecazi, remzi, timsali, benzetme, anlamında kullanılır,
  • مبهم Mubhem kelimesi, غامض ğâmid kelimesi, ملتبس  multebisun kelimesi Arapça lisanında muğlak, belirsiz, karışık, açık olmayan anlamlarında kullanılır.
  • مُتَشَابِهَاتٌ Muteşâbihât(un) kelimesi مْتشابه Muteşâbih kelimesinin çoğuludur ve kuşkulu şüpheli hayal, aldatıcı karar verme hesaplama, yanıltıcı ifade fikir, karmakarışık düşünceler, yanlış benzerlik, sahte uydurma fikir düşünce, başka bir şeye benzer bir şey alma, güçlük çekme, başka bir şeye paralel, eşit veya aynı olan bir şeyi yanlış veya yanlış alma anlamlarına gelmektedir…

Kendisinden sonra gelen فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ feemmelleżîne fî kulûbihim, “kalplerinde ne varsa”   için kullanılmıştır; 

وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ

Ve onların kalplerinde bulunan sahte fikirleri (şüpheli hayalleri / aldatıcı halleri / kafa karıştırıcı düşünceleri / yanlış benzerlikleri) uzak tutun (engelleyin / kaldırın).

هُوَ الَّذِي أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ

O kitabınızda apaçık hüküm indirdi, onlar kitabın kaynağı, esasıdır,

وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ

ve kalplerinde olan şüpheleri ortadan kaldırır, engeller.

  • زَيْغٌ Zeyğun kelimesi; sapma, anormallik, tuhaflık, yanılgı, olağandışılık, sağlıksızlık, kusur, çarpıklık, çarpıtma, halüsinasyon, delilik, farklılık, saptırma, ihlal, tutarsızlık anlamlarına gelir. 
  • فَيَتَّبِعُونَ Feyettebi’ûne kelimesi fiilen, aslında gerçekte anlamında olan ف (fe) harfi ile başlamaktadır, “takip edenler, arayanlar, peşinden koşanlar, kovalayanlar” anlamındadır.
  • مَا Ma kelimesi geçmiş zaman fiili veya isimden önce gelirse ما النافیہ (maannafiye) olarak adlandırılır ve olumsuzluk manası verir. Geçmiş de devam eden fiil öncesinde ve şahıs zamiri olarak gelirse   …dığı/dıkları, … ki, …dığını anlamına gelir.
  • مَا تَشَابَهَ Ma teşabehe kelimesinde, مَا (ma) olumsuz olmayıp, …dığı/dıkları, … ki, …dığını anlamındadır.
  • تَشَابَهَ Teşabehe Kuran’ın açık ayetleri hakkında kalplerinde karışıklık, şüphe ve şüpheler nedeniyle sapan, saptıran, ihlal eden, ihlal eden ve dallanan çarpık kişilerin eylemini ifade eden şimdiki zamanın çoğul fiilidir. Delilikleri, sapkınlıkları, bunamaları ve düşünce veya inanç farklılıkları nedeniyle benzerlik, icat ederler ve مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ minhubtiġâ elfitneti” inandıkları şeylere eşit hale getirerek kışkırtma, yıkıcılık ve isyan için kışkırtma arayışına girerler.
  • ابْتِغَاءَ ibtiġâe kelimesi; bir şeyi güçlü bir şekilde arzulamak, amaç, amaçlamak, arzulamak, imrenmek, dilemek, istemek, peşinde koşmak anlamına gelir…
  • تَأْوِيلِ Te’vîli kelimesi bir şeyleri bir araya getirmek, bir şeyi esnetmek, açıklama ve yorumlama anlamına gelir.
  • وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِه Vebtiġâe te’vîlih(i); ve şeyleri bir amaç için bir araya getirmek / ve onu esnetmeyi hedeflemek.
  • وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ Vemâ ya’lemu te’vîlehu illa(A)llâh(u) ayetinde bulunan مَا ma kelimesi yukarıda bulunan kısa izaha göre olumsuzluk anlamında olmayıp; …dığı/dıkları, … ki anlamındadır. Ancak mealler, tefsirler ve diğer yazılı kaynaklarda yanlış mana verilerek anlam değişikliği yapılmıştır.

وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ  

Onların bir araya getirdiklerini sadece / ancak ALLAH bilir

وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا Ve-rrâsiḣûne fî-l’ilmi yekûlûne âmennâ bihi kullun min’indi rabbinâ cümlesinde bulunan;

  • الرَّاسِخُونَ E-rrâsiḣûne kelimesi; memnun, sağlam, köklü, etki bırakan, istikrarlı ve sabit anlamındadır.
  • فِي  Fi; içinde
  • الْعِلْمِ El il’mi; bilgi, malumat, ilim.
  • يَقُولُونَ Yekûlûne; pasif geniş zaman fiil, derler veya onlar tarafından söylenir
  • آمَنَّا بِهِ Âmennâ bihi (kabul ediyoruz) كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا kullun min indi rabbinâ her şey Rabbimiz’dendir inancıyla kabul ediyoruz.

وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الْأَلْبَابِ Ve mâ yeżżekkeru illâ ulû-l-elbâb(i) cümlesinde geçen;

  • مَا Ma kelimesi yukarıda bulunan kısa izaha göre olumsuzluk anlamında değildir…
  • يَذَّكَّرُ Yeżżekkeru hatırlamak, hatırlatmak, anımsamak, anımsatmak…
  • إِلاَّ İlla; fakat, ama, sadece, ancak.
  • أُوْلُواْ Ulû-l kelimesi; أُوْلُ evlu kelimesinden türemiştir, en öndeki, önde gelenler anlamındadır.
  • الْأَلْبَابِ Ulû-l-elbâb(i) kelimesi لُبّ (lubbe) kelimesinden türemiştir. جَوْهَر Cevher kelimesi ile eş anlamlıdır. Çekirdek, öz, esas, en derindeki, zihin, akıl, anlayış, idrak anlamındadır.

وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا

İlimde köklü, sağlam olanlar her şey Rabbimizden’dir inancıyla kabul ettik derler

وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الْأَلْبَابِ

Ve bunu hatırlayanlar, sadece en önde gelen zihin / idrak / anlayış / akıllardır.

Ali İmran 3:7 ayeti; Muhkem ve Müteşabihat kavramları ve bunlar arasındaki ilişkiyi gösteren temel ayet olarak kabul edilir. Buna göre müteşabih, içinde eğrilik barındıran ya da anlaşılmaz olan şeklinde anlaşılmıştır. Bu anlayış; gönderdiği kitabın çelişkisiz ve açıklayan olduğunu belirten ALLAH ‘ın çok sayıda ayeti ile açıkca bir çelişkili bir durumdur…

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda mealin aşağıdaki gibi olması daha uygundur.

Ali İmran 3:7

هُوَ الَّذِي أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الْأَلْبَابِ

Kitabınızda kesin hükümlerin ayetlerini (açık hükümlerin ayetlerini) ortaya çıkaran (indiren) O dur. Onlar kitabın esaslarıdır (temelidir) ve onların kalplerinde bulunan sahte fikirleri (şüpheli hayalleri / aldatıcı halleri / kafa karıştırıcı düşünceleri / yanlış benzerlikleri) uzak tutar (engeller / kaldırır). Gerçekte (aslında), aldatma (çarpıklığı) takip edenler ondan fitne ararlar (onu esneterek bir araya getirirler) ve onların bir araya getirdiklerini sadece (ancak) ALLAH bilir. İlimde köklü, istikrarlı ve sabit olanlar, her şey Rabbimiz’dendir inancıyla kabul ettik derler ve hatırlayanlar (bunu hiç unutmayanlar) sadece en önde gelen vahiyle beslenen zihinlerdir (akıllardır).

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/3-7/" rel="tag">3/7</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/ali-imran-7/" rel="tag">ali imran 7</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/muhkem/" rel="tag">muhkem</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/mutesabih/" rel="tag">müteşabih</a> Bir yorum yapın

“Lâkin” kelimesi – لَـكِن

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

لَـكِن Lakin

لَـكِن Lakin kelimesi fiil olarak kullanıldığında:

Arap lisanında, bir şey yapmadan veya karar vermeden önce uzunca düşünmek, söylediğinde tutarsız olmak, söylediğinde kararsız olmak, evelemek gevelemek, kem küm etmek, mırın kırın etmek anlamındadır.

https://www.almaany.com/ar/dict/ar-ar/%D9%84%D9%83%D9%86/
https://www.almaany.com/en/dict/ar-en/%D9%84%D9%83%D9%86/

لَـكِن Lakin kelimesi isim olarak kullanıldığında:

Meal, tefsir vd yazılı kaynaklarda Arapça lisanında olması gereken anlamı yerine; Farsça (لیکن Lakin) okunuşu ve fonetiği aynı ancak kelime manası farklı olan ama, fakat karşılığı kullanılmıştır. Böylelikle kavrama, Rabbimizin Arapça lisanında indirdiği kitabında olması gereken yerine, kendi pagan, maniheist inançları doğrultusunda anlam verilmiştir.

https://glosbe.com/fa/tr/%D9%84%DA%A9%D9%86
https://dsal.uchicago.edu/cgi-bin/app/hayyim_query.py?qs=%D9%84%DA%A9%D9%86+&matchtype=exact
https://translate.google.com/?sl=fa&tl=tr&text=%D9%84%DA%A9%D9%86&op=translate

Kendi gündelik lisanımız Türkçede de, aynı kelimenin Farsça karşılığı kullanılmaktadır.

https://sozluk.gov.tr
  • لَـكِن Lakin kelimesi Arapça lisanında;henüz, öte yandan, yine de, buna rağmen, diğer taraftan, her şeye rağmen, bununla birlikte anlamındadır.

Bakara 2:243

وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ

Ve henüz / yine de insanlar tamamıyla minnettar / müteşekkir değildir.

Araf 7:187

وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ / (velâkinne ekserannâsi lâ ya’lemûne(e))

                  Ve henüz / yine de insanlar bütünüyle / adamakıllı bilmiyorlar / anlamıyorlar.

Hud 11:17

وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يُؤْمِنُونَ / (velâkinne ekśera-nnâsi lâ yu’minûne(e))

Ve tam tersine / henüz insanlar etraflıca / bütünüyle / tamamıyla iman sahibi değildir

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/ama/" rel="tag">ama</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/fakat/" rel="tag">fakat</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/lakin-2/" rel="tag">lâkin</a> Bir yorum yapın

“Hadû” kelimesi – هَادُواْ

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

هَادُواْ Hadû

Nisa 4:160

فَبِظُلْمٍ مِّنَ الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَن سَبِيلِ اللّهِ كَثِيرًا

(160-161) Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık. İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azap hazırladık. (DİB meali)

Ayet فَبِظُلْمٍ (febizulmin) birleşik cümlesiyle başlamaktadır.

  • فَ Fe kelimesi; gerçekte, gerçekten, aslında, doğrusu anlamındadır.
  • بِ Bi edatı; vasıtasıyla, kanalıyla, yolu ile, yoluyla, ….ile, …e, …. göre.
  • ظُلْمٍ Zulmin kelimesi; her ne kadar kendi lisanımızda kullandığımız zulüm olarak mana verilse de adaletsizlik, hak olanı yerine getirmeme, hakkın sınırlarının dışına çıkma anlamına gelmektedir.
https://translate.google.com/?sl=ar&tl=tr&text=%D8%B8%D9%8F%D9%84%D9%92%D9%85%D9%8D&op=translate
  • مِّنَ (min) ibaresi; …den, …nın anlamındadır.
  • الَّذِينَ (elleziyne) …i o, …ki ona, …ki onu, …dığı anlamındadır.
  • هَادُواْ (hadû) kelimesi; ھ د د (h+d+d) harflerinden oluşan هَدُد hadud fiilinin İsm-i Failidir. Korkutucu, tehditkâr, tehdit eden, etkileyici hitap ve hareket eden fakat genelde istikrarsız ve çoğunlukla kibirli

Arapça İsm-i Fail genelde ilk harften sonra (ا) elif harfi eklenerek yapılır.

  • طلب (t+l+b) kökünün ismi faili طالب (talebe)
  • حسد (h+s+d) kökünün ismi faili حاسد (hasede) örneklerinde olduğu gibi…

هَادُواْ (hadû) kelimesinin sonunda olan واْ (v+elif) harfleri, kelimeye üçüncü çoğul şahıs “onlar” anlamı verir.

هَادُواْ (hadû), Yahudi olanları değil, etkileyici hitapları ve hareketleri ile göz dağı veren göz korkutan tehdit eden baskı ile zorla sindiren kişilerdir. Biraz konu üzerinde düşününce هَادُواْ hadû olanların kim oldukları kolayca görülebilir.

Sizi bazı şeyleri yapmaktan alıkoyan, dünya hayatını ve güzelliğini inkâr etmeye çağıran, sizi korkutan ve Allah ile veya Allah adına tehdit eden, ruhban sınıfı “هَادُواْ (hadû)” denilen kimselerdir.

Bunlar sözde İslam’ı temsil edenler de dahil olmak üzere; zina yapan, küçük çocuklara tecavüz eden, kibir ve gururla dinin sahibi gibi konuşan, küçümseyen, elleriyle yazdıklarını satan, ve benzeri çok sayıda kendilerinden menkul yasaklar ile insanları da ALLAH’ın azabıyla tehdit eden din adamları, din alimleri ve dini liderlerdir.

https://translate.google.com/?sl=ar&tl=tr&text=%D9%87%D8%AF%D8%AF&op=translate
https://en.wiktionary.org/wiki/

Bir grup veya oluşumun Kur’an’ımızda geçen هَادُواْ (hadû) kelimesini Yahudi olarak anlamlandırarak Nisa 160 ayetinde “Yahudilere helal olanlar haram kılındı” şeklindeki yanlış tercüme ile tüm bir ulusu veya toplumu mahkûm etmişlerdir…

Her milletten, her kavimden hatta aile bireyleri içinde bile iyi ve kötü olanlar mevcuttur. Herhangi bir ayet, delil olmaksızın bazı geceleri kutsayarak, şu kadar rekât kılındığında günahların af olacağını bugün Yahudi alimleri mi söylüyor. Yoksa içimizdeki alimler mi?

Rabbimizin bizi insan olarak yaratmasına karşın nefis tezkiyesi adı altında itaatkâr bir köpek gibi davranılmasını bizlere Yahudiler mi söylüyor?

Falan kişilerin kendi durumlarının ne olduğuna dair Rabbimizin hiçbir şey söylememesine rağmen, kendilerine tabi olanları ahirette azaptan kurtaracağını bize Yahudiler mi söylüyor?

İnsanlara dünya nimetlerini terk etmeyi bir lokma bir hırka anlayışında olmayı telkin eden ama kendi hayatlarında tam tersini yapanlar Yahudiler mi?

  • حَرَّمْنَا (harremna) kelimesinde olan geçmiş zaman حَرَّمَ (harreme) filli haram, yasaklanan, men edilen, reddedilen anlamlarındadır,
  • حَرَّمْنَا (harremna) kelimesinde olan نَا (na) bizim anlamına gelen iyelik zamiridir. Biz kelimesi نحنْ (nahnu) ile ifade edilir. O halde نَا (na) bizim, bizim olan nedir? 
  • حَرَّمْنَا (harremna) kelimesinde yer alan حَرَّمَ (harreme) yasaklayanlar fiilinin öznesi هَادُواْ (hadû) tehdit edenlerdir. Kendileri, kendi üzerlerine عَلَيْهِمْ (aleyhim), ALLAH’ın طَيِّبَاتٍ (tayyibat) yani tüm güzel şeylerini yasaklamış reddetmişlerdir…

Dilbilgisi kurallarına göre; حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ (harremna aleyhim tayyibetin) ALLAH onlara güzel olan şeyleri yasaklamadı / menetmedi, onlar bizim güzel şeylerimizi kendilerine yasakladılar anlamındadır.

  • طَيِّبَاتٍ (tayyibetin) kelimesinin anlamı, güzel olan şeyler için yiyecek, içecek, vs olmaktan ziyade Rabbimizin mesajı, iletisi, ayetleri, gönderdiği kitabıdır. Bu mana Bakara 160 ayetin öncesinde 153. ayetten itibaren ayetler dikkatlice okunduğunda açık olarak görülebilir.
  • أُحِلَّتْ (uhillet) kelimesi; tayin edilmiş, kararlaştırılmış, ayarlanmış anlamında olup أُنْزَلَ (enzele) kelimesi ile eş anlamlıdır.
  • لَهُمْ (lehum); onlar için.
  • حَرَّمْنَا (harremna) kelimesinde olan نَا (na)   bizim  olan nedir sorusunun cevabı:

 طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ (tayyibetin uhillet lehum)

Onlar için koyulan / tayin edilen / kararlaştırılan güzel olan şeyler…

  • وَ Ve bağlacı; hem de, yanı sıra, ilaveten anlamlarını da ifade eder.
  • وَبِصَدِّهِمْ (ve bisaddihim) ve hem de,
    • بِ (bi) edatı ….ile, …e, … göre.
    • صَدِّ (saddi) kelimesi fiilimsi isimdir. Geri dönme, uzak tutma, engelleme, önleme, durdurma, dışlama, vazgeçme, dönüp gitme anlamlarındadır.
    • هِمْ (him), üçüncü çoğul şahıs, onlar, kendileri anlamındadır.

وَبِصَدِّهِمْ (ve bisaddihim): ve hem de kendilerini geri döndürerek, vazgeçirerek, uzak tutarak…

  • عَن سَبِيلِ اللّهِ (an sebiylillah): ALLAH ın yolundan…
  • كَثِيرًا (kesiyran); bütünüyle, fazlasıyla…

Nisa 4:160

فَبِظُلْمٍ مِّنَ الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَن سَبِيلِ اللّهِ كَثِيرًا

Aslında güçlü tehdit edicilerinin / korkutucularının, zulmü / adaletsizliği ile ve hem de kendilerini tümüyle ALLAH’ın yolundan geri döndürmeleri ile onlar için tayin edilmiş / kararlaştırılmış / koyulmuş bizim güzel şeylerimizi kendilerine haram kıldılar / yasakladılar.

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/hadu/" rel="tag">hadu</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/hadud/" rel="tag">hadud</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/harreme/" rel="tag">harreme</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/nisa-160/" rel="tag">nisa 160</a> Bir yorum yapın

“Gayb” Kelimesi – غیب

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

غیب Gayb

Bakara 2:3

يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ

Onlar gaybe[9] inanırlar (DİB meali)

https://kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=diyanetisleriyeni&sureno=2&ayet=3

Görünmeyen, bilinmeyen bir şey veya şeylere inanmamızı isteyenler görünmeyen şeyler hakkında gayet bilmişçesine yol göstererek tarifler yapıyorlar!.. Tarif edilen eğer görünmeyen ve bilinmeyen ise nasıl neye göre görünmeyenin tarifi yapılıyor? Ya o gayb tarif edilenden farklı bir şey ise?..

Görünen o ki bu kavramda da bir sorun var. Gerçekten Arapça görünmeyen kelimesinin karşılığına baktığımızda farklı bir kelime ile karşılaşılır.

Yoksa Rabbimizin görünmeyen olduğu kanaatinde değiller mi?..

Arap paganlara ve ortakları olan diğerlerine göre paganizmin ve politeizmin suretleri, tanrıları, idolleri, ilahları yeryüzünde mevcut ve görülebilir şeylerdir.

Okunuşu, fonetiği aynı fakat anlamı farklı olan غائب, غیب gayb ve gaib kelimeleri, Farsça’da görünmeyen anlamındadır.

Kur’an’ımızın yorumlanmasındaki pagan, maniheist, zerdüşt inancını icat etmek için Kur’an’ımızın tüm tercümelerinde ve açıklamalarında غیب (gayb) kelimesinin manası, kasıtlı olarak Farsça غیب (gayb) mana ile değiştirilmiştir.

Onlara göre ALLAH vahşi, çorak ve ıssız göklerde, uzaktaki arşında / tahtında oturan, görünürde mevcut olmayan görünmez bir ilahtır.

Bu batıl düşüncelerinden, inanışlarından dolayı Rabbimizin anlayabilmemiz için Arapça lisanı ile bize ikram ettiği Kur’an’ımızın çevirisinde, açıklamalarında ve diğer yazılı kaynaklarda, çok tanrılı pagan ideolojisini getirmek için sinsice, sahte yorumlarında ve uydurma açıklamalarında, Farsça “غائب” (gaib) kelimesinin anlamını kullanırlar.

Rabbimizin, Kur’an’ı bize Farsça değil Arapça lisanı ile ikram ettiğini unutmamamız gereklidir.

https://dsal.uchicago.edu/cgi-bin/app/hayyim_query.py?qs=%D8%BA%DB%8C%D8%A8&matchtype=exact
https://translate.yandex.com/?lang=fa-tr&text=%D8%BA%DB%8C%D8%A8

Arapça görünmeyen kelimesinin karşılığı farklı bir kelime veya kelimeler olan غير مرئي (gayri mer i)dir. Ayrıca görülmeyen, saklı anlamında Arapça خفي (hafii) kelimesi de kullanılmaktadır.

https://translate.google.com/?sl=ar&tl=tr&text=%D8%BA%D9%8A%D8%B1%20%D9%85%D8%B1%D8%A6%D9%8A&op=translate

غَيْبِ Gayb kelimesi; çılgınlık, delilik, aklını uçurmak, etkilemek, şaşırtmak, çarpıcı,… anlamlarına gelen أغب (elif+ğayn+b) kök kelimesinden türetilmiştir.

https://www.almaany.com/tr/dict/ar-tr/%D8%BA%D8%A8/?c=T%C3%BCm

غب (ğibb) kelimesi; üçüncü veya üçüncül, yani “üçüncü” tarafsız veya tarafsız gibi üçüncü bir taraf olmak, görünürde ve yoldan bir şeyi takip ettirmek veya takip etmek anlamında da kullanılmaktadır.

https://www.almaany.com/en/dict/ar-en/%D8%BA%D8%A8/?c=T%C3%BCm

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ

 بِ  edatı  = vasıtasıyla, kanalıyla, yolu ile, yoluyla,  ….ile,  anlamındadır.

يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ (ğayb ile inananlar)

Çevirinin “çılgınlıkla, delicesine, hevesle, şevkle inanırlar” manasına uygun olması gerekmektedir. “Onlar gaybe inanırlar / onlar bilinmeyen, görünmeyene inanırlar meali yanlıştır. Mevcut çevirilerin herhangi bir anlam derinliği olmadığı gibi, muhatabında bir tasavvur da geliştirmemektedir…

Rabbimiz bize ikram ettiği Kur’an’da bize görünmeyen veya bilinmeyen herhangi bir şeye körü körüne inanmamızı veya kabul etmemizi tavsif ve tavsiye etmiyor.

Koyun misali takip etmenin cehaletinde veya körü körüne uygulamasından ötürü, Kur’an’ımızdaki بِالْغَيْبِ (bil ğayb) kelimesinden yanlış bir şekilde çevrilen bu “görünmeyen” in ne olduğunu hiç kimse açıklamadı!..

Onların ilah, idol, tanrı inançlarını halen devam ettirmek isteyen ve yazılı kaynaklarda dile getiren yazanların ALLAH ın görünmeyen olduğu inanışlarının aksine,                   

 وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ

“Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50:16- DİB meali)

Oysa ALLAH hiç de uzakta ve (gaip) kayıp değildir, nereye dönerseniz dönün, O her an, her yerdedir…

Bakara 2:115

وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü[32] işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. (DİB Meali)

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 
اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/gayb/" rel="tag">gayb</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/gorunmeyen/" rel="tag">görünmeyen</a> 1 Yorum

“El hicaretu” kelimesi – الْحِجَارَةُ

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

الْحِجَارَةُ El hicaretu

Bakara 2:24

 وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ ,

 O hâlde yakıtı insanlarla taşlar olan …. (DİB meali)

Seneler boyunca anlamaya çalıştığımız “yakıtı insanlar ve taşlar” cümlesi muhtemelen sizin de dikkatinizi çekmiştir. İki kavramın farklı olması ve neredeyse ortak hiçbir paydaları bulunmamasına rağmen, Kur’an meal ve tefsirleri ile ilgili diğer yazılı kaynaklarda geçen atıflardaki ifadeler nereye çekilse anlam tutarsızlığından aslında bir türlü kurtulamıyor.

وَالْحِجَارَةُ [vel hicaret(u)] kelimesi حجر (h+c+r) kelimesinin ismi faili veya bir başka deyişle, eylemi yapan tekil ve dişil isimdir. Ancak ne hikmetse, çoğul olarak taşlar anlamı verilip, “yakıtı insanlar ve taşlar” (!) ifadesi icat edilmiştir. Meal, tefsir gibi kaynaklarda kullanılan bu bilgiyi yazanlar ya Kuran’ın dilini bilmiyorlar ya da dinlerinin geleneksel kaynaklarından gelen yanlış inançları uğruna mesajın içeriğini göz göre göre yok ediyorlar.

https://en.wiktionary.org/wiki/%D8%AD%D8%AC%D8%B1#Etymology

حجر Hacer fiili; durdurmak, alıkoymak, kapatmak, engellemek, yasaklamak, bloke etmek, birine bir şeyi yasaklamak, etrafını çevrelemek, düzeltmek, erişimi reddetmek, taşlaştırmak, fosilleştirmek, katılaştırmak, dizginlemek, sertleştirmek, hapsetmek, alıkoymak, uzaklaştırmak, hapse atmak, betonlamak, kontrol altına almak; karantinaya almak, engellemek, kısıtlamak, sınırlamak anlamlarına gelmektedir.

مُسْتَحْجِر Müstehcirdüşünemeyen kişi

حجر Hacer isim olarak ise; sıkışık bir oda, dar bir hücre veya karanlık bir oda, ana rahmi gibi içinde bulunulan sıkışık, dar, karanlık yer anlamlarında olup, Kur’an’da sözü edilen haliyle, insanların bloke edilebileceği, alıkonulabileceği yerdir.

الْحِجَارَةُ El hicaretun – İsm-i fail olduğundan dar hücre içerisindekini kilitleyen, alıkoyan, kapatan alettir.

http://lexicon.quranic-research.net/data/06_H/029_Hjr.html

الْحِجَارَةُ El hicaretu kelimesinin sonunda “t” marbuta olarak adlandırılan (ۃ) harf, kelimenin dişil ve çoğulu olmayıp tekil olduğunu göstermektedir. Kelimenin çoğul olarak manâlandırılması dilbilgisi kurallarına aykırıdır.

حجر Hacer kelimesinin çoğulu أَحْجَار ahcare düzensiz haldedir. Kur’an’ımızda geçen düzenli hali olanıysa, حجرات hacaretu kelimesidir. حجر Hacer kelimesinin ürünü ikinci kök harfinden sonra “و” eklenerek elde edilen, حُجُور hucur kelimesidir. Aynı şekilde رسل (r+s+l) kök kelimesinin, ikinci kök harfinden sonra “و” eklenerek رسول rasul kelimesi elde edilir.

محجور Mahcur kelimesi حجر h+c+r kök kelimesinin sıfatı olup; karantinaya alınmış, gözaltına alınmış, yasaklanmış, izinsiz, men edilmiş, kısıtlı, kısıtlanmış anlamlarındadır.

محجر Mahcer kelimesi ise; suçlama, hapsetme, yasaklama, kapatma ve kısıtlama anlamlarına gelen bir مَمْنُوع memzuğ ismidir.

En am 138

وَقَالُوا هٰذِه۪ٓ اَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌۘ لَا يَطْعَمُهَٓا اِلَّا مَنْ نَشَٓاءُ بِزَعْمِهِمْ وَاَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَاَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا افْتِرَٓاءً عَلَيْهِۜ سَيَجْز۪يهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

Furkan 22

 يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَحْجُورًا

Furkan 53

 وَهُوَ الَّذ۪ي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۚ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا 

Bu ayetlerde geçen حجر kelimesinin türevleri ulema tarafından, başka çare ve seçenekleri olmadığından yasak, yasaklı, … olarak manâlandırmıştır.

https://sozluk.gov.tr/

Çok tanrılı pagan dinlerinde kutsallık, önem atfettikleri taş, taşlar حجر (hacer) olarak adlandırılan Farisi dilinden Arapçaya geçmiştir. Bundan dolayı kıymetli taşları ve tapındıkları taşları, الأحجار الكريمة el-hacer el-kerim olarak adlandırırlar.

https://dsal.uchicago.edu/cgi-bin/app/hayyim_query.py?qs=%D8%AD%D8%AC%D8%B1&searchhws=yes

Halen, farklı koruyucu kisveler altında muhtelif kaynaklara atıf yapılarak taş üzerine secde etmenin ispatına çalışılması ile Kerbela dan gelen taşlara yapılan secde karışmış olsa da birbirini tamamlar. Yine muhtelif kaynakları delil olarak gösterip Muhammed’in (as) sünneti olduğunu ileri sürerek taşlı yüzükleri üzerlerinde taşımalar onlara manevi önem vermeler taşlara yapılan tazimin devam ettiğinin yaşayan göstergeleridir.

https://www.sistani.org/turkish/book/59/3129/

Muhammed öncesini cahiliye devri olarak gösteren ve kabul edenlerin, bir toplumun taşı çıkarıp işlenmesini ve teknik ile sanatı birleştirdiğini görmemeleri de oldukça ilginçtir. Konu hakkında medya üzerinde yapılabilecek “şifalı taşlar” araması ile taşı tazim konusunun faklı boyutlarda nasıl devam ettirildiğine şahit olunabilir.

Aslında Arapça da taş حصاة hasaat olarak adlandırılır ve bazı teknik terimlerde de bu şekilde kullanılmaktadır.

Safra kesesi taşı: حصاة صفراوية (hasaat sifravat)

https://translate.google.com/?sl=en&tl=ar&text=gallstone&op=translate

Böbrek taşı: حصاة كلوية (hasaat kulivat)

https://translate.google.com/?sl=en&tl=ar&text=kidney%20stone&op=translate

Değerli taş: الأحجار الكريمة El hicar el kerim

https://translate.google.com/?sl=en&tl=ar&text=gemstone%2C%20precious%20stone&op=translate

أُعِدَّتْ İddet tekrar tekrar edilen, tekrarlanan eylem anlamındadır.

الْحِجَارَةُ El hicaret kafirler için defalarca, tekrar ve tekrar alıkonulan ( حجرۃ ) hücre, aynı zamanda قبر kubur olarak  adlandırılan hücredir.

Eğer illa da kelimenin manasında taş olarak ısrar ediyorlarsa, ayetin şu şekilde çevrilmesi gerekir:

وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

Taşlar tekrar tekrar kafirleredir (için hazırlanmıştır).

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170

Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/hacer/" rel="tag">hacer</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/hicaretu/" rel="tag">hicaretu</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/mustehcir/" rel="tag">müstehcir</a> 1 Yorum

“Ekser” kelimesi – اکثر

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

اکثر – Ekser

  • Bakara 2:243  وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ  “Ama insanların çoğu şükretmezler.”(DİB meali)
  • Araf 7:187    وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ  “Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.” (DİB meali)
  • Hud 11:17     وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ   “Fakat insanların çoğu inanmazlar.” (DİB meali)

Ekser kelimesine; meal, tefsir, vb yazılı kaynaklarda “çoğunluk” olarak manalandırılması, bahsi geçen “çoğu / çoğunluk” anlamının da olumsuz olarak algılanması tamamen yanlıştır. 

Bunlar ve benzeri ayetler ile ilgili yapılan çalışmalarda, “çoğu” tercümesi olumsuz, negatifmiş gibi anlaşılmakta ve sanki çoğunluk Rabbimiz tarafından sevilmeyen bir kavram olarak zihinlerimize yerleşmektedir. İnanmayanların çoğunlukta ve inanların ise azınlık olması karşısında, “ALLAH (cc) azınlıkta olanları sever” düşüncesine sahip olmak, Rabbimizin yarattıklarına karşı nefret etmediğini ve yarattıkları arasında da nefretin olmasını istemediği asla unutmamak gerekir. 

اکثر (ekser) kelimesi کثر (k+s+r) kök kelimesinden türetilmiştir,

کثر (k+s+r) kök kelimesi: dolu, bol, cömert, çok, verimli, üstünlük için biriyle yarışmış, arttırılmış, dolu dolu, büyük, yükselme, artma, ayrıcalık, iyilik, sebep, büyük miktarda bir şey vermek, çok şey vermek, çoğalmak, abartmak anlamlarında kullanılır.

كثْر (kesr) kelimesi bir şeyin devasalığı, yüksekliği, büyüklüğü, gücü, sertliği anlamlarına gelen عظم (a+z+m) kök kelimesinden türemiş olan ve günlük konuşmalarımızda da kullandığımız مُعْظَم muazzam kelimesi ile eş anlamlıdır.

https://sozluk.gov.tr/

کاثر (kasir) ve یکاثر (yekasir) kelimeleri de کثر (k+s+r) kök kelimesinden türeyen kelimelerdir ve çoğalmak anlamındadır. ابن کثیر İbni Kesîr ismindeki كَثِير (kesîr) kelimesi de کثر (k+s+r) kök kelimesinin türevi olup anlamı, yeterli olandan fazladır. اكثرهُ (ekseruh) kelimesi de aynı kökten türemiştir; artırmak, inşa etmek, geliştirmek, teşvik etmek, büyütmek, yükseltmek, yoğunlaştırmak, bolca akmak ve yayılmak anlamındadır.

Ancak اکثر (ekser) kelimesi çoğunluk olarak yanlış manalandırılmaktadır.

Meallerde, Farsça kullanılan اکثریت (ekseriyet) kelimesinin çoğunluk olan manası tercih edilerek, kavramın olması gereken anlamı farklılaştırılmıştır. 

https://translate.google.com/?sl=fa&tl=tr&text=%D8%A7%DA%A9%D8%AB%D8%B1%DB%8C%D8%AA&op=translate
https://dsal.uchicago.edu/cgi-bin/app/hayyim_query.py?qs=%D8%A7%DA%A9%D8%AB%D8%B1%DB%8C%D8%AA&searchhws=yes

Bakara 2/243 وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ (velâkinne ekśera-nnâsi lâ yeşkurûn(e)) ayetinde geçen أَكْثَرَ eksere kelimesi, cümlede zarf olduğundan, “insanların çoğunluğu veya insanların çoğu” olarak manâ verilemez…

أَكْثَرَ النَّاسِ  (ekserennasi):

النَّاسِ (ennasi) = İnsanlar + أَكْثَرَ (eksere) = iyice, tamamıyla, adamakıllı, bütünüyle, fazlasıyla, kalbiyle, büsbütün eksiksiz olarak.   

لَـكِنَّ  (lâkinne) kelimesi Farsca ama, fakat” anlamına gelmekte olup Arap lisanında tam tersine, “öte yandan henüz, diğer taraftan, yine de” anlamındadır.

https://glosbe.com/fa/tr/%D9%84%DA%A9%D9%86
  • وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ / (velâkinne ekśera-nnâsi lâ yeşkurûne(e))
  • وَلَـكِنَّ (velâkinne) ve henüz / yine de / tam tersine +
  • أَكْثَرَ (eksera) tamamen / tüm kalpleriyle / etraflıca +
  • النَّاسِ (innasi) insanlar…

لاَ (La – olumsuzluk) يَشْكُرُونَ (yeşkurûne) minnettar / müteşekkir…

Bakara 2:243

وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ

Ve henüz / yine de insanlar tamamıyla minnettar / müteşekkir değildir.

أَكْثَرَ Eksere zarfı, يَشْكُرُونَ yeşkurûne fiiline vurgu yapar.

Araf 7:187

وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ / (velâkinne ekserannâsi lâ ya’lemûne(e))

Ve henüz / yine de insanlar bütünüyle / adamakıllı bilmiyorlar / anlamıyorlar.

أَكْثَرَ Eksere zarfı, يَعْلَمُونَ ya’lemûne fiiline vurgu yapar.

Hud 11:17

وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يُؤْمِنُونَ / (velâkinne ekśera-nnâsi lâ yu’minûne(e))

Ve tam tersine / henüz insanlar etraflıca / bütünüyle / tamamıyla iman sahibi değildir

أَكْثَرَ Eksere zarfı, يُؤْمِنُونَ yu’minûne fiiline vurgu yapar.

Bugün de dünde; fuhşiyatın simgesi olan çeşitli lgbti gruplar, fahişeliği meslek olarak edinenler, hırsızlar, katiller ve diğer birçok gruplar içinde oldukları toplumlarda her daim azınlıkta olmalarına rağmen haklılıklarını öne sürebilmekteler. Diğer taraftan çoğunlukta olanlar da haklı olduklarını belirterek, bu azınlıklar üzerine suç ve ceza meşruiyetleri oluşturup onları dışlamaktadır…

Şurası kesindir ki Rabbimiz ise bize azınlık veya çoğunluğa uymamızı değil kendi ayetlerine uymamızı söyler… Onun ayetlerini doğru anlamak ve genellemelerin değil doğruların peşinden gitmek gerekir…

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/cogunluk/" rel="tag">çoğunluk</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/ekser/" rel="tag">ekser</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/eksere/" rel="tag">eksere</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/ekseriyet/" rel="tag">ekseriyet</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/kesr/" rel="tag">kesr</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/lakin/" rel="tag">lakin</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/lakin-2/" rel="tag">lâkin</a> Bir yorum yapın

“Aşera” Kelimesi – عشر

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

عشر Aşera

Araf 7:142 

 وَوٰعَدْنَا مُوسٰى ثَلٰث۪ينَ لَيْلَةً وَاَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ

Mûsâ’ya otuz gece süre belirledik, buna on (gece) daha kattık. (DİB meali)

Bu ve diğer meallerde اَتْمَمْنَا etmemna kelimesine Arap dilinde olması gerekenden farklı mana verildiğini görüyoruz. Meallere veya diğer yazılı kaynaklara göre otuz gece olarak vaad edilene, söz verilene on gece daha eklenmiş, haşa plansız ve kararsız iş yapan bir ALLAH tanımlaması ortaya konulmuştur.

Oysaki Rabbimiz Kur’an’ında (لَا يُخْلِفُ الْم۪يعَادَ۟ la yuhlifulmiaad) asla sözünden dönmeyeceğini, caymayacağını, ısrarla ve defalarca söylüyor… Muhakkak ki onların söyledikleri ve aktardıkları Rabbimizin söylediği hakk olan karşısında boş ve batıldır.

وٰعَدْنَا Vaadna kelimesi vaad etmek değil, söz vermektir.

https://tr.wiktionary.org/wiki/%D9%88%D8%B9%D8%AF

https://tr.glosbe.com/ar/tr/%D9%88%D8%B9%D8%AF

Yukarıdaki ayet için yapılan; “Biz Musa ya otuz gece söz verdik, on ile tamamladık” meali bir yalandır. Hatanın nereden kaynaklandığı Kur’an’ın diğer kelimeleri incelenerek rahatlıkla görülebilir.

بِعَشْرٍ Biaşrin kelimesi yazılı kaynaklara göre on (10) anlamındadır…

On ile?..

“On ile” nedir?

Ayrıca ibarede gece kelimesi de mevcut olmadığı halde; araya kelime sokuşturularak hikâyeye sadık kalınmış ve ayette varmışçasına anlam verilmiştir.

Oysaki ayette “عَشْرٍ” aşrin kelimesinin sonu esre ve tenvin ile bitmesi belirli olmayan bir isimle birlikte “bir” veya “biri” anlamına gelmek üzere tercüme edilir ve başında بِ bi harf-i ceri vardır.  Bu nedenle, gramer kurallarına göre “بِعَشْرٍ” (bi aşrin) ifadesi “10 ile” veya “10 sayesinde” anlamına gelmek üzere çevrilemez, ancak “عَشْرٍ” (aşrin) kelimesi “بِعَشْرٍ” (bi aşrin) ifadesinde, Arapça kök kelimesi “عشر” (aşr) : Refakat, sosyal arkadaşlık, birlikte yaşama, onunla ortak olan veya paylaşan kişi, hayatınızı daha da zenginleştiren arkadaşlık zevkli, sosyal konularda arkadaşlık, ortak bir amaç için birlikte bir şeyler yapan organize bir grup insan, ortak bir amaç için bir araya gelen bir grup insan, örgütlenme, topluluk için bir sosyal çalışma, aynı faaliyete katılan kişiler; aynı amaç için birlikte çalışan, bir başkasıyla veya başkalarıyla birlikte çalışan, zamanını ve kaynaklarını birlikte geçirdiği kişiler, kişi veya misafir grubu veya sosyal işler için birleşmiş insan grubu anlamları ifade eder,

“عاشر” (aaşer) ve “معشر” (ma’şer) kelimeleri, aynı Arapça kök kelime “عشر” (aşr) için yaygın olarak kullanılan ismi fail ve isimdir. Kur’an ayetlerinde 6:130 ve 55:33’te geçen “مَعْشَرَ” (ma’şer) kelimesi, “يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ” ifadesinde doğru bir şekilde: başkasıyla birlikte olmak, başkasıyla yaşamak, başkasının arkadaşı olmak, başkasının refakatçisi olmak ve başkasıyla dost veya arkadaş olmakanlamında kullanılmıştır. Ancak, cin (الْجِنِّ) kelimesini ateş ve dumanla yapılmış farklı bir yaratık olarak tanımlanması, Kur’an kelimesi olan “مَعْشَرَ” (ma’şer)’ı ırk, grup, topluluk ve kabileler … gibi anlamlara gelmek üzere yanlış olarak kullanımasına neden olmuştur. Bazı âlimler   “مَعْشَرَ” (ma’şer) kelimesini “topluluk” ve “meclis” anlamında çevirseler de, kelimeyi doğru kök kelimesi olan “عشر” (aşr) kökünden türetmektedirler, ancak topluluk ve meclis “عشر” (aşr) kelimesinin anlamıdır.

Muaşeret, maşer, aşiret kelimelerini Türkçemizde kullanmaktayız.

https://www.luggat.com/mua%c5%9feret

https://www.nisanyansozluk.com/kelime/mua%C5%9Feret

“معاشرۃ” (maaşerat) insanların birlikte yaşadığı toplumu, arkadaşların birlikte yaşadığı dostça bir ortamı ifade ederken, “معاشرت” (maaşerat) bir yaşam tarzı ve birlikte yaşama biçimini ifade eder.

معاشرۃ Ma’şere(t) kelimesi, anlaşarak beraber yaşayan anlamındadır.

Ancak “مَعْشَرَ” (maşer) bir toplum, bir topluluk veya bir meclis değildir; aksine, “birlikte yaşayan bireylerin arkadaşlık topluluğunun bir konusu, bir araya gelen arkadaşların bir meclisinin konusu veya birlikte yaşayan bireylerin bir topluluğunun konusudur.

Belki de, Kur’an’ı yanlış bir şekilde çevirenlerin Arapça bilmemesi ve sanki Arapların kendi dillerini bilmediği gibi bir durum yoktur ama aslında bu, yanlış inançları ve kötü dogmaları nedeniyle Kur’an’ın Arapça kelimelerini yanlış inançlarına göre  çarpıtarak kendi yanlış anlamlarını oluştururlar. Kur’an’ın gerçek mesajını gizlemek için çevirilerinde ciddi bir kafa karışıklığı yaratırlar, böylece kimse doğru ifadeleri anlayamaz ve ulaşamaz.

Bu nedenle, Kur’an’daki;

“يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ “

 يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالإِنسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُواْ شَهِدْنَا عَلَى

(Enam/130)وَشَهِدُواْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُواْ كَافِرِينَوَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا أَنفُسِنَا

 يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانفُذُوا لَا تَنفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ

(Rahman/33)

(6:130 ve 55:33) ifadeleri, birlikte yaşayan cinler (الْجِنِّ) ve insanlar (الْإِنْسِ) arasındaki ilişkiyi, birbirlerinin refakatçisi, arkadaşı, yoldaşı veya birbirleriyle aynı bedende birlikte yaşamayı ifade etmektedir.

(Hac/13) يَدْعُو لَمَن ضَرُّهُ أَقْرَبُ مِن نَّفْعِهِ لَبِئْسَ الْمَوْلَى وَلَبِئْسَ الْعَشِيرُ

22:13 ayetindeki “ الْعَشِيرُ ” (el aşiyru) kelimesi,

“لَبِئْسَ الْمَوْلَى وَلَبِئْسَ الْعَشِيرُ”

ifadesinde de aynı kök kelime olan “عشر” (aşr) kökünden türetilmiştir ve “ARKADAŞ” anlamına gelir.

Oysa, Kur’an’ımızın;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَرِثُواْ النِّسَاء كَرْهًا وَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُواْ بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ إِلاَّ أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ فَإِن كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا

(Nisa/19)

 4:19 ayetindeki “وَعَاشِرُوهُنَّ” ifadesi “onlarla birlikte yaşayın, geçinin” şeklinde çevrilmiştir.

Burada hem “الْعَشِيرُ” (el aşir) hem de “عَاشِرُ” (aaşir) kelimeleri, “عشر” (aşr) kökünden türetilmiştir ve birlikte olmayı, arkadaşlığı, eşlik etmeyi, birlikte yaşamayı ve dostane bir ortamı veya dostane bir topluluğu ifade etmektedir.

Bu nedenle, Kur’an ayeti 7:142’deki “وَوَاعَدْنَا مُوسَى ثَلاَثِينَ لَيْلَةً وَأَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ” ifadesindeki “بِعَشْرٍ ” kelimesi doğru bir şekilde “dostane bir ortamla” veya “dostane bir arkadaşlıkla” anlamına gelir ve “وَأَتْمَمْنَاهَا ” ifadesi doğru bir şekilde “ve biz onu tamamladık/bitirdik” anlamına gelir.

Bu nedenle, Kur’an’ın 7:142 ayetindeki “وَ وَاعَدْنَا مُوسَى ثَلاَثِينَ لَيْلَةً وَأَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ ” ifadeleri doğru bir şekilde şöyle anlam kazanır:

 “ve Musa’ya otuz gece söz verdik ve bunu dostane bir ortamla / dostane bir arkadaşlıkla  bitirdik..”

یتیم Yetim kelimesi de تمم m+m+t kökünden türemiş olup “babası tamamlanmış” değil “babasının ömrü biten” anlamındadır.

Yukarıdaki Araf 7:182 ye benzer durum, Kur’an’ımızın Kasas 28:27 ayetinde de söz konusudur:

قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَن تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِندِكَ

Şu’ayb, “Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık, şu iki kızımdan birisini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan, o da senden olur (DİB meali)

Diğer tüm tefsir ve mealler de aynı yaklaşım geçerlidir…

Bu nedenle, 28:27 ayetinde “أَتْمَمْتَ عَشْرًا” ifadesini yine yanlış bir şekilde “on yılı tamamlarsan” olarak çevirdiler.

Ancak, 28:27 ayetinde “أَتْمَمْتَ” kelimesi, aynı Arapça kök kelimesi olan “تمم” (TMM)’den türetilmiştir ve bu makalede tam olarak açıklanan türevleri, doğru anlamıyla “bitirmek”,  “harcamak”, “tüketmek”, “sonlandırmak” vb. anlamlara gelmektedir.

Bu nedenle, 28:27 ayetindeki “أَتْمَمْتَ عَشْرًا” ifadesi doğru bir şekilde “bir ortaklığı sonlandırmak” ya da “bir arkadaşlığı sona erdirmek” anlamına gelir. Yani, onların birlikteliği ya da arkadaşlığı sona erdi ve Hz. Musa, bu çalışma arkadaşlığını 8 yıldan 10 yıla uzatmayı arzu etmedi veya istemedi.

عشر Aşr kelimesi yukarıda açıkladığımız; eşlik etmek, beraber yaşamak, dostça zamanı geçirmek anlamlarına gelmektedir…

Bu durumda; أَتْمَمْتَ عَشْرًا (etmemte aşren) ibaresinin anlamı, “sekizi on yapmak” değil “arkadaşlığın sonu / ortaklığın sonu” olmalıdır.

“رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا”


*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 
اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/asr/" rel="tag">aşr</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/bi-asrin/" rel="tag">bi aşrin</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/etemna/" rel="tag">etemna</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/maser/" rel="tag">ma'şer</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/on-gece-daha-kattik/" rel="tag">on gece daha kattık</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/vaad/" rel="tag">vaad</a> Bir yorum yapın

“Feetemmehunne” kelimesi – فَأَتَمَّهُنَّ

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

فَأَتَمَّهُنَّ Feetemmehunne

 Bakara 2:124  

وَإِذِ ابْتَلَى إِبْرَاهِيمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ

Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş (DİB Meali)

Bu yazının konusu olan فَأَتَمَّهُنَّ feetemmehunne kelimesi (فَ) + (أَتَمَّ) + (هُنَّ) kelimelerinden oluşmaktadır.

فَ Bu kelime (fe) ya da harf-i cer; aslında, gerçekten, doğrusu, gerçekte anlamında olup ama, ….den, ….diğinde veya bu yüzden, böylece  anlamlarında da kullanılmaktadır.

هُنَّ Onların / onlar anlamına gelen, üçüncü şahıs dişil çoğul zamirdir.

 أَتَمَّ Etemme kelimesi تمم (t+m+m) kökünden türemiştir.

Politeist paganlar, kendi inançlarına ait uygulamaları Kur’an’ımıza karıştırmak için diğer başka kelimelerin anlamlarını farklılaştırdıkları gibi; sonlandırmak, bitirmek, son vermek, sona erdirmek, sonlandırmak olan, تمم temme kelimesinin anlamını tamamlamak, mükemmelleştirmek ve gerçekleştirmek olarak mahirce değiştirmişlerdir.

 أَتَمَّ Etemme; bitirme, son verme, sonuca varma, sonlandırma, 

Ayetin başında bulunan ابْتَلَى ebtela kelimesi ب ل و b+l+v kökünden değil, kesme, ayırma anlamına gelen بتل b+t+l kökünden türemiştir ve bağlantısını kesmek, bir şeyden ayırmak koparmak olan اِنْقَطَعَ inkataa kelimesi ile eş anlamlıdır.

http://lexicon.quranic-research.net/data/02_b/018_btl.html

Bundan dolayı ابْتَلَى ebtele kelimesi, özellikle dini inançlar için daha önce eşleştirilmiş olanla bağlantıya sahip olan birinin bağlantısını kesmek veya engellemek anlamına gelmektedir. Özellikle yukarıdaki ayet İbrahim’in (as) yoldan çıkmış dinlerden alakasını kesmek anlamında kullanılmıştır.

Rabbimiz Ali İmran 67 ayetinde (مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيًّا وَلاَ نَصْرَانِيًّا) İbrahim’n (as) Yahudi veya Nasrani olmadığını belirtmiştir.

İbrahim’in (as), büyük dinlerden hiçbirine aidiyeti olmadığı gibi kendi zamanında yaygın olan dinler ile de bağlantısı yoktur.

وَإِذِ ابْتَلَى إِبْرَاهِيمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ Ayetinin doğru anlamı: “Rabbi, kelimeleri ile İbrahim’i dinlerden ayırdığında / bağını kopardığında…”

Yapılan bir diğer hatada هُنَّ hunne kelimesinin كَلِمَاتٍ kelimatin kelimesi ile anlamlandırılmasıdır.

Arapça tekil olan كَلِامَ kelime ve çoğulu كَلِمَاتٍ kelimatin kelimeleri dişil değildirler. هُنَّ hunne kelimesinin sonunda olan ن harfi esre ile geldiğinden ابْتَلَى ebtela geçişli fiilinin doğrudan nesnesidir.

فَأَتَمَّهُنَّ Feetemmehunne kelimesi ile Rabbimiz eylemin yerine geldiğini onaylıyor.

“Böylece onlar İbrahim’den kesilip/ atılarak sonlandı, bitti…

Konuyu daha iyi anlayabilmek için Bakara 111. ayetine bakılmalıdır;

وَقَالُواْ لَن يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلاَّ مَن كَانَ هُوداً أَوْ نَصَارَى

Onların Yahudi veya Nasrani olmayanların cennete giremeyeceğini söylediler, söylüyorlar.

تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ (Tilke emaniyyuhum)

Bu onların kendi imanları / kendi inanmalarıdır.

قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Eğer doğru sözlü iseniz delilinizi ispatınızı getirin…

Gerçek olanı ise devamı olan 2:112. Ayet açıklıyor;

بَلَى مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِندَ رَبِّهِ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

Bilâkis, kim muhsin olarak amacını, hedefini, gayesini Allah’a döndürürse (Allah’a hakkıyla kulluk ederse) onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır ne de üzüntü çekerler.

Takip eden 113. Ayette ise aralarındaki esas sorun ortaya çıkıyor;

وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارَى عَلَى شَيْءٍ وَقَالَتِ النَّصَارَى لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلَى شَيْءٍ

Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil’i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler.

هُنَّ Hunne kelimesi, dinlerin karşılığıdır. (Bakara 2:124);

وَإِذِ ابْتَلَى إِبْرَاهِيمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ

Ve Rabbi kelimelerle İbrahim’i dinlerden ayırdığında / kopardığında / bağlantısını kestiğinde (İbrahim as)onları bitirdi, sonlandırdı.

Bize unutturulan, yokmuş gibi hiç bahsedilmeyen (A’lâ 19 صُحُفِ اِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى ) İbrahim as ve kendisine verilen kelimelerden oluşan Suhufu İbrahim’i kabul edip, onunla beraber olanlar da diğer dinler ile bağlantılarını sonlandırdılar.

Bakara 150 ayetinde geçen; وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ

أُتِمَّ Utimme kelimesi de تمم t+m+m (son, bitiş, sonuçlandırma, bırakma) kökünden gelmektedir. Dil bilgisel oluşumuna göre, أُتِمَّ (utimme) kelimesi, aynı zamanda bir şey yapma isteği olan emir veya emir sözlü bir isimdir.

وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ

Böylece size nimetlerimi tamamlayayım (DİB meali)

Diğer mealler de أُتِمَّ utimme kelimesini, tamamlamak anlamında almışlardır.

وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ : Kendiniz üzerine nimetimi sonuçlandırmak, bitirmek için.

Rabbimizin أَكْمَلْتُ ekmeltu kelimesinin bir önceki cümlede kullandığı manasının unutulduğunu ve bir sonra gelen cümleye de Maide 5 (وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي) ayetindeki ibareye tamamlamak manasının verildiğini hemen tüm meallerde görüyoruz.

أَكْمَلْتُ Ekmeltu kelimesi کمل  k+m+l kökünden türemiştir ve bütünlemek, tamamlamak anlamındadır.

أَتْمَمْتُ Etmemtu kelimesi ise تمم t+m+m kökünden türemiştir.

وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ

Nimetimi kendinize bırakmam, indirmem için.

یتیم Yetim kelimesi de تمم t+m+m kökünden türemiş olup “babası tamamlanmış” değil “babasının (ömrü) biten” anlamındadır.

https://sozluk.gov.tr/

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170

Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/ekmeltu/" rel="tag">ekmeltu</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/etemme/" rel="tag">etemme</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/etmemtu/" rel="tag">etmemtu</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/feetemmehunne/" rel="tag">feetemmehunne</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/yetim/" rel="tag">yetim</a> 1 Yorum

“sefer” Kelimesi – سفر

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

سفر “sefer”

سفر Sefer kelimesi ve türevleri Kur’an’ımızda 12 defa geçmektedir.

Müddessir 74:34. ayette:

وَالصُّبْحِ إِذَا أَسْفَرَ

Aydınlandığında sabaha and olsun.” (DİB meali)

Abese 33:38. ayette:

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ  

“O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar.” (DİB meali)

Abese 33:15. ayette:

بِأَيْدِي سَفَرَةٍ

Yazıcı meleklerin elindeki” (DİB meali)

Cuma 62:5. ayette:

كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا

“Ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.” (DİB meali)

Yukarıdaki ayetlerde geçtiği yerlerde kavrama; aydınlanmak, parlamak, yazıcı, kitap manaları verilmiştir.

https://corpus.quran.com/qurandictionary.jsp?q=sfr#(5:6:27)%C2%AD

“Aydınlatmak”, “Parlamak”, “Kitap” ve “Katipler”, سفر (s+f+r) kök kelimesinin Arapça tam anlamıyla aynı ve doğru anlamıdır. Çünkü; kitapların ve katiplerin, yazıcıların işlevi/amacı aydınlatıcı olmaktır. Kitaplar ve katipler bizim işaretlerimiz veya yol gösterici ışıklarımızdır.

Kendi lisanımızda da kullandığımız سَفَر sefer kök kelimesinden türeyen سفارۃ sefaret kelimesi; elçilik, diplomatik görev anlamına gelmektedir. سفارۃ Sefaret / elçilik, bulunduğu ülkede kendi ülkesi ile ilgili konuları aydınlatmak üzere bulunan temsilciliktir. Ülkeler arasında sorun olduğundan سفیر sefir / elçi çağrılarak, sorunlu konu hakkında izahat istenmesi sıklıkla yaşanan bir olaydır…

https://www.luggat.com/index.php#ceviri

سَفَر Sefer kelimesinin diğer bir anlamı da mutabakat, çökme, rahatlama, yatışma şeklindedir.

جواز السفر Cuz el sefer = pasaport, kişinin diğer ülkelere geçme, yerleşim haklarıyla ilgili bilgileri içeren kitap, kitapçık belgedir…

Musa’nın kitapları (Panteteuch) bundan dolayı اسفار موسیٰ Asfaru Musa olarak adlandırılır,

اسفار (Asfar); kitaplar, derlemeler, yayın, hacimler, eserler, yazılar, emirler, arabuluculuk, uzlaşma, parlama, yatışma, yerleşme anlamlarına gelen, Arapça سَفَر (Safar) kelimesinin başına “ا” elif harfi eklenerek düzensiz çoğul olan ism-i faildir.

Rabbimiz bize ulaşan Kur’an’ının; 

  • Bakara 2:184 ve 185 ayetlerinde: أَوْ عَلَى سَفَرٍ
  • Nisa 4:43 ayetinde: أَوْ عَلَى سَفَرٍ       
  • Maide 5:6 ayetinde: أَوْ عَلَى سَفَرٍ

Meal, tefsir kitaplarında yukarıdaki ayetler:

“…yahut yolcu olursa…”  / “…yolcu olursa…” / “…yolculukta bulunursanız…” / “…seferde bulunursanız…”

vb şekilde ele alınıp meallendirilerek, سفر sefer kelimesinin anlamı “yolculuk” olarak  kabul edilmiştir. Bu kelime Türkçede günlük hayatımızda da yolculuk manasında kullanılmaktadır.

https://www.luggat.com/index.php#ceviri

Kendi şeytani dogmalarının devamını sağlamak üzere Pagan, Maniheist, Zerdüşt alimler kelimelerin anlamları üzerinde oynayarak ayetlerin manalarını asıl olan manalarından oldukça uzaklaştırmışlardır.

Oysaki Arap dilinde:

رِحْلَة Rıhlet ve رَحِيل rahiyl kelimesi; gezi, seyahat, yolculuk anlamında kullanılmaktadır.

انتشر İnteşera ve انتقل intekale kelimeleri de gezi seyahat, yayılma, taşınma anlamlarında kullanılır.

Arapça:

ذَهب Zehb ve ذَهَاب zehabe kelimeleri ayrılış, uzaklaşma, ayrılma manalarında kullanılmaktadır.

Arap ülkelerinin havaalanlarında, seyahat otobüsleri, limanlarda ve diğer ulaşım ile ilgili olan yerlerde رِحْلَة rahle veya ذَهَاب zehabe kelimelerinin yazılı olduğu görülür. Bu gerçeklere rağmen meal ve tefsirciler; daha önce defalarca yaptıklarının tekrarı olarak Arapça سفر sefer kelimesinin yerine okunuşu, fonetiği, seslendirmesi aynı olan fakat anlamı farklı olan Farsça سفر sefer anlamı üzerinden kavrama sefer, yolculuk, seyahat anlamı vererek ayetleri açıklamışlardır.

https://www.bing.com/translator/?text=Arabic%20word%20%E2%80%9C%D8%A8%D9%8E%D9%8A%D9%92%D9%86%D9%90%E2%80%9D%20means%3A%20full%20and%20final%20or%20absolute%20as%20seen%2C%20its%20application&from=en&to=tr
https://tr.glosbe.com/fa/tr/%D8%B3%D9%81%D8%B1

Sebe 34:19

فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ اَسْفَارِنَا

“Ey Rabbimiz! Yolculuğumuzun konakları arasını uzaklaştır.” / “Rabbimiz! Yolculuklarımızın mesafesini uzak kıl.”

Hemen tüm meallerde aynı olan bu Sebe 34:19 ayetinin yorumunu okuyucuya bırakıyoruz.

Not: Bu yapılan tercüme veya mealleri, önceki “beyne” yazımız ile birlikte okumanızı önemle rica ederiz.

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/arapca/" rel="tag">arapça</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/farsca/" rel="tag">farsça</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/sebe-19/" rel="tag">sebe 19</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/sefaret/" rel="tag">sefaret</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/sefer/" rel="tag">sefer</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/seyahat/" rel="tag">seyahat</a> Bir yorum yapın

“Rabbi-l’alemin” – رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ehad olan Rabbimize ait Kur’an’ı açtığımızda karşılaştığımız ilk ayetler olan رَبِّ الْعَالَمِينَ  “Rabbi-l’ alemin” ibaresi  kırk iki defa geçmektedir.

İbare gerek Meal kitaplarında gerekse irab ve tefsir kitaplarında “Alemlerin Rabbi” olarak kabul edilip bu anlam çerçevesinde kapsamlı olarak ele alınmıştır.

Alem kelimesinin ne olduğunu sorguladığımızda hakkında yazılan teferruatlı açıklamalar yeterli olmayıp Arapça علم (ayn+l+m) kökünden türeyen alem kelimesi dünya ile ne kadar alakalıdır!.. Kaldı ki dünya kelimesi zaten Kur’an’da (الدُّنْيَاۚ) dünya olarak geçmektedir.

Alem kelimesinin dünya olarak kullanılması Sasanilerin dini ve kültürel etkisi altında yazılan Babil Talmud’unda da geçmektedir.

https://www.jewishvirtuallibrary.org/talmud-middle-persian-culture

Herhangi bir Farsça sözlüğe عالم âlem kelimesi yazıldığında karşılığının dünya ve evren olduğu görülecektir…

ttps://translate.google.com/?sl=fa&tl=en&text=%D8%B9%D8%A7%D9%84%D9%85&op=translate
https://dsal.uchicago.edu/cgi-bin/app/hayyim_query.py?page=1412
https://ceviri.yandex.com.tr/?lang=fa-tr&text=%D8%B9%D8%A7%D9%84%D9%85

Kadim Fars kültür ve anlayışının sadece hadis rivayetleri konusunda sınırlı olmayıp tefsir kitaplarında da iyi veya ard niyet çerçevesinde etkili olduğu görülmektedir.

Eğer Rabbimiz Kur’an’ı Fars dilinde indirmiş olsaydı kelimeleri, Fars dilinde kullanılan anlamlarına göre anlamaya çalışırdık, oysaki anlamamız için Lisanen Arabiyyen indirilen Kur’an’ı Arapça yerine başka bir dilde aynı telaffuz ile kullanılan kelimelerin karşılığı ile anlamamız bizi asla doğru sonuçlara ulaştırmayacaktır. Aksine kelimeleri Arapça anlam yerine Farsça anlamlarıyla ifade edenler, bu oluşumun temelinde yatan Pagan, Zerdüşt ve Maniheizm inançlarını ya devam ettirme çabası içerisindedirler ya da bilmeden o değirmene su taşımaktadırlar.

Tarihi coğrafyalarında Hindu dini ile iç içe geçen, farklı isimlerdeki dinlerinin yansımaları halen devam etmektedir.

Vedik çağında özellikle Hindu kral Vikramaditya’nın hüküm sürdüğü yıllarda tüm Arabistan (bu günkü Suudi Arabistan da dahil olmak üzere geniş bir coğrafya) Hindu din ve kültürünü benimseyerek yaşamışlardır.

Hindu tapınaklarına verilen ismi olan Mandir kelimesi tarattırıldığında, söylenenlerin yeryüzünde ne kadar yaygın olarak devam ettiği rahatlıkla görülebilir.

Gücümüz ve bilgimiz yettiğince aynı Arapça gibi seslendirilen fakat anlamları tamamıyla farklı Farsça kelimeler üzerinden yapılan ve yapılmaya devam edilen, Ehad olan Rabbimizin kelimelerinin anlamlarındaki değişiklikleklere dikkat çekmeye çalışacağız.

Kur an ın doğru olarak anlaşılmasında temel kaide kelimelerin kökleri ile olan bağlantısıdır

علم (ayn+l+m) fiili kökü türevleri Kur’an’da 854 kere geçmektedir.

علم (alem): bir şeyi gerçekten, kesinlikle, sağlıklı, derinlemesine bilmek/öğrenmek, bilgi, idrak, farkındalık, anlama, bilinç, zihne sağlam bir şekilde kök salmış yetenek ile bilgiye sahip olmak anlamlarına gelmektedir,

علم  (ayn+l+m) fiilinin ismi faili عالم  (alem)

عالم  ismi failinin çoğul hali  عالمونَ (alemun) 

عالمونَ  kelimesinin isim tamlaması olduğunda الْعَالَمِينَ  (el alemiyn)

عالمونَ (alemun): bilgiler, ilimler

Geleneksel anlayışın tanımladığı anlamdan farklı olarak

رَبِّ الْعَالَمِينَ  (Rabbil alemiyn) = Tüm ilimleri oluşturan düzenleyen, ilimler hakkında mutlak hakim ve mutlak tasarruf sahibi tek merci, tek otorite Rabbimiz

عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ

O insana bilmediği şeyleri öğretendir. (DİB Meali)

Alak 96:5

******

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/alem/" rel="tag">alem</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/alem-2/" rel="tag">âlem</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/alemler/" rel="tag">alemler</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/alemlerin-rabbi/" rel="tag">alemlerin rabbi</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/dunya/" rel="tag">dünya</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/rabbil-alemin/" rel="tag">rabbil alemin</a> Bir yorum yapın

“Bi va’din” Kelimesi – بِوَادٍ

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

bi va’din بِوَادٍ

رَّبَّنَا إِنِّي أَسْكَنتُ مِن ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِندَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُواْ الصَّلاَةَ فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِّنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُم مِّنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ

İbrahim 14;37

Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem’inin (Kâbe’nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler. (DİB Meali)

بِوَادٍ   “bi va’din” kelimesi

بِ    “ile” anlamında harfi cer

وَادٍ   “va’din” kelimesi; sevgi, aşk, bağlılık ve eğilim anlamına gelen “وَد” fiilinin ismi failidir.

https://www.almaany.com/ar/dict/ar-ar/%D9%88%D8%AF/
https://www.luggat.com/index.php#ceviri

Günümüzde halen yaşatılan Hinduların tanrısı “Shiva”, Kur’an’da tanrıya adanmışlığı ve sevgiyi ortaya çıkaran Arapça وَد (wad) kelimesinin içeriği örneklenerek biçimlendirilmiştir.

Hindistan’da Brahmanizm olarak gelişen akım ve bu akıma ait sembollerin, İbrahim as’ın 14;37’deki anlatı dikkate alarak geliştiğine, ardından sapkınlaştırılarak tanrılaştırıldığına ve yaygınlaştığına dikkat edilmelidir…

وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا

Nuh 71;23

Nuh 71;23. Ayette bu tanrıdan “ved” (وَدًّا وَلَا سُوَاعًا) olarak bahsedilir. Sesini yükselterek bu kült ile zıtlaşan Nuh as zamanında, Paganların tanrısı olan وَد ved, Nuh as ayrılışından sonra “وَد” kendisine aşırı bağlı olan ve kendini adayanlar tarafından farklı kült kalıplarında, çeşitli ibadetlerle yaşatılmaya devam etti.

Bu paganist yaklaşım, Main Krallığı’nda ay tanrısı olarak kabul edildi. Siyah yılanlar, ay tanrısı وَد Ved’in ilahiliği ile alakalı olup, sembolü de yılan ve büyük bir adamdır.

Almaqah tapınağı, Tigrai Etiyopya

Arap yarımadasında farklı zaman aralıklarında ve farklı krallıklarda İlmuquh, Almaqah, Amm, Anbay olarak adlandırılan ve ibadet edilen Ay Tanrısı, asırlar boyunca mevcudiyetini sürdürmüştür. Mekke’de ALLAH’ın oğlu olduğu veya ALLAH olduğu iddia edilen paganların taptıkları Hubal, ay tanrısıydı.

Almaqah tapınağı, Ma’rib YEMEN…

https://tr.wikipedia.org/wiki/Almaqah

Nuh as, (وَد) ved tanrısı ve diğer tanrılara ait tapınakları yıktığı gibi diğer gelen nebilerde aynı yolu izlediler. Muhammed as da, Beni Kelb kabilesine ait olan ay tanrısı (وَد) Ved’e ait olan tapınağı yıktırmıştır.

https://en.wikipedia.org/wiki/Wadd

Oysa aynı tanrı, (وَد ved) tüm Hindu Mandir’lerinde (tapınaklar) bulunur ve sembolü de hilaldir.

Hiçbir zaman ana renklere ilave renk ekleyemeyen insanlardan kim tüm ana renkleri var eden Rabbimizin, kâinata nakşettiği sayısız renklerinden biri olan yeşil rengi, herhangi bir  Kur’an ayetine isnad ettirmeden ya da hadis vb bir kaynak dahi ortaya koymaksızın İslam’ın rengi olarak seçmiştir?

Bizleri ay tanrısına tapmakla itham edenleri haklı çıkarırcasına; kim, neden, nasıl, hangi ayete, hangi hadise uygun olarak, ay tanrısının sembolü olan hilali Müslümanlar için sembol olarak seçmiştir?

Hiç düşündünüz mü!..

Kim, Ehad olan Rabbimizin ayetlerine ters gelen, nebilerinin hayatlarına bedel mücadelelerine rağmen sembol edindi ve ay tanrısının sembolü olan hilali seçti?

Neden yüzyıllardır en ufak fısıltıda göz yaşı dökenler, yeri göğü inletenler, böylesi sinsi oluşuma karşın hiç sesini çıkartmazlar?

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/ay-tanrisi/" rel="tag">ay tanrısı</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/hilal/" rel="tag">hilal</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/hindu/" rel="tag">hindu</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/mandir/" rel="tag">mandir</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/shiva/" rel="tag">shiva</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/vadin/" rel="tag">va'din</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/ved/" rel="tag">ved</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/wad/" rel="tag">wad</a> 1 Yorum

“İnnî” Kelimesi – إِنِّي

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

إِنِّي (İnnî)

 قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

{الأعراف/Araf 7:158}

Yukarıda geçen ayette إِنِّي (innî) kelimesi mealler ve tercümelerde, birinci tekil şahıs ben olarak tercüme edilmiştir. Oysa birinci tekil şahıs ben kelimesinin karşılığı için Arapça da اَنَا (ene) kelimesi kullanılmaktadır. Rabbimizin Kur’an’ın da ki ayetlerinde de, altmış sekiz kere اَنَا (ene) kelimesi zaten geçmektedir!..

https://translate.google.com/?sl=ar&tl=tr&text=%D8%A7%D9%86%D8%A7&op=translate

Yazılmış olan tefsir kitaplarının bir kısmında; bedevi Arapların اَنَا (ene) kelimesi yerine إِنِّي (innî) kelimesini kullandıkları belirtilir. Bunların bazısı Filistin, bazısı Tunus, bazısı Lübnan, bazısı Mısır, bazısı ise Şam bölgesinde اَنَا (ene) kelimesi yerine إِنِّي (innî) kelimesinin kullanıldığını yazmaktadır. Ancak tuhaf olan, Arapça konuşulan hiçbir yerde günlük konuşma dilinde, اَنَا (ene) kelimesi yerine إِنِّي (innî) kelimesi kullanılmamaktadır.

 إِنِّي (innii) kelimesi إِن + ي dan oluşmaktadır.

إِن (in) farklı anlamlarının olmakla beraber; “o” , “şu”  anlamındadır ve kesinlik ifade eder.

https://translate.google.com/?sl=ar&tl=tr&text=%D8%A7%D9%86&op=translate
https://www.almaany.com/en/dict/ar-en/%D8%A7%D9%86/?c=Islamic

Kelimelerin sonuna gelen “ya” (ئ), eklendiği kelimelere farklı anlamlar verir.

Kelimenin sonuna gelen ve Nispet ya’sı olarak adlandırılan “ya” (ئ), kişinin doğum yerini, bir aşiret ya da kavme mensubiyetini, soyunu, mesleğini, karakteristiğini vb bildirir.

Aynı “ئ” ya son eki; bir şeyin parçası, bir şeyin konusu anlamına geldiği gibi diğer isimlerden kişi veya özne ile ilgili isimler yapmak için de kullanılır.

عِرَاقِيّ (Irakiyye)… Burada عِرَاق (Irak) kelimesinin sonuna “ئ” (ya) eklenerek عِرَاقِيّ yapılmıştır. “Irak ile ilgili” anlamındadır.

https://islamansiklopedisi.org.tr/nisbe

İyelik zamiri:

https://iyelik-zamiri.nedir.org/

ي ya – birinci tekil şahıs iyelik zamiridir, -(i)m anlamındadır

Örneğin;

رَبِّی rabbî = rab bim          

رَبِّی rabbi kelimesi اَنَا رَب ben + rab olamaz…

إِنِّي (İnnî) = …im (benim) anlamındadır 

إِنِّي (İnnî) kelimesi; zarf olarak, şimdiye dek …, şimdiye kadar … Sıfat olarak ise şu an ki ….,  şimdi ki …. anlamı taşır.

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا  

De ki / Söyle, ey insanlar “ALLAH’ımın mesajı herkesedir / hepinizedir.

Zarf fiil:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Zarf-fiil

Arapça’ da ي ya harfi, fiilin sonuna, zarf fiil (gerund) yapmak için eklenir, İngilizce de fiilin sonunda “ing” ekleyerek yapılana benzer bazı sözlü eylemler içerir.

النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ ayetinde,

الْأُمِّيِّ El ummiyyi ibaresinde; الْأُمِّ + يِّ   ummi kelimesi son ek olarak ي ya harfi ceri alarak zarf fiil olmuştur.

فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ ayeti iki bölümden oluşmaktadır…

فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ = ALLAH ve mesajına iman edin / kabul edin…

النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ ayetin devam eden ikinci bölümü, ال belirlilik eki ile başlar.

İkinci bölüm de geçen الأُمِّيِّ (ummiyyi) kelimesinin anlamının “okuma yazma bilmeyen” olduğunu iddia edenler, aslında Nebinin cahil veya eğitimsiz olduğunu da söyleyerek bilerek veya bilmeyerek Arap paganların, Zerdüşt ve Maniheist Farisilerin sözcülüğünü yapmaktadırlar. Oysaki Muhammed as onların bu tanımlamalarından çok uzaktır.

الْأُمِّيِّ El ummiyyi kelimesi Arapça امم e+m+m kök kelimesinden türetilmiştir: Hizmetlerin mülkiyetini devralmak, kamulaştırmak, ortaklaşmak, bir araya getirmek, liderlik etmek, rehberlik etmek, temel esas olmak anlamlarına gelir.

امم Umm(i) kelimesinin yukarıda belirtilen tüm temel anlamlarının nitelikleri “anne” de bulunduğu için Arapça anne kelimesi اْمِّ ummi kelimesi ile ifade edilir.

Lider anlamına gelen اِمام imam kelimesi de امم e+m+m kök kelimesinden türetilmiştir.

أم الکتاب “Ummul kitab” ifadesi ana kitap, أم البلاد “ummul bilad” ana ülke anlamında kullanılır.

النَّبِيِّ الْأُمِّيِّ El Nebiyyi el ummiyyi ibaresinin anlamı “Okuma yazma bilmeyen o Nebi” değil, “Liderlik eden / rehberlik eden o Nebi” olmalıdır.

فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ (Fe aminuu billahi ve rasulihi) = “ALLAH ve mesajına iman edin, / kabul edin”

النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ “Rehberlik / liderlik eden Nebi ki ALLAH ve kelimelerine iman eder /kabul eder.”

 قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

Araf 7:158

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا

  • De ki / Söyle, ey insanlar “ALLAH’ımın mesajı herkesedir / hepinizedir, 

الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ

  • ki göklerin ve yerin egemenliği / mülkü onundur,

لا إِلَهَ

  • (O ALLAH) ilah / tanrı değildir,

إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ

  • ama / ancak / sadece O (ALLAH) hayat verir ve ölüm verir,

فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ

  • ALLAH’ı ve onun mesajını kabul etmelisiniz,

النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ

  • Rehberlik / liderlik eden Nebi ki ALLAH ve kelimelerine iman eder /kabul eder,

وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

  • Sizi doğru yola yönlendirmek / tutmak için, onun (lider / rehber edindiği ALLAH ın vahyinin) rehberliğine / liderliğine uyun.

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/ene/" rel="tag">ene</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/inni/" rel="tag">innî</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/nispet-yasi/" rel="tag">nispet ..ya'sı</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/ummi/" rel="tag">ummi</a> 2 Yorum

“Beyne” Kelimesi – بَيْنِ

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

بَيْنِ Beyne

(Ankebut 29:52) قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا

Yukarıdaki ayet meal veya tefsir kitaplarında: “De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter” olarak ifade edilmektedir.

 كَفَىٰ Kefa kelimesinin Arapça anlamı; bir kişiye veya şeye tam ikame etmek, sunmak anlamındadır.

https://www.almaany.com/en/dict/ar-en/%D9%83%D9%8E%D9%81%D9%8E%D9%89/?c=T%C3%BCm

وَكَفَى بِاللّهِ Ve kefe billahi “Allah’ın tam ikamesi” anlamındadır

Kur’an’ın Arap lisanı ile indirilmesine rağmen, Arapların meal, tefsir vd kitaplarında Arapça olanكَفَىٰ kefa kelimesinin anlamına کافی kâfi “yeter” şeklinde Farsça lisanında kullanılan karşılık verilmiştir.

https://dsal.uchicago.edu/cgi-bin/app/hayyim_query.py?qs=%DA%A9%D8%A7%D9%81%DB%8C&matchtype=exact

https://tr.glosbe.com/fa/tr/%DA%A9%D8%A7%D9%81%DB%8C

بَيْنِي وبَيْنَكُمْ “Beyni ve beynekum” kelimelerini incelediğimizde

بَيْنِي Beyni kelimesi; بَيْنِ ve ي birleşiminden oluşmaktadır.

بَيْنَكُمْ Beynekum kelimesi; بَيْنِ ve كُمْ ibarelerinin birleşiminden oluşmaktadır.

https://www.turkdilbilgisi.com/zamirler/ek-halindeki-zamirler.html

ي birinci tekil şahıs iyelik ekidir, …..m anlamındadır

رَبِّی (Rabbi) rab-bim   

كُمْ ikinci çoğul şahıs iyelik ekidir, ….niz anlamındadır

رَبِّكُمْ (Rabbekum) rabbi-niz

بَيْنِ ve ي birleşimden oluşan بَيْنِي Beyni kelimesinin anlamı; arasında – benim…

بَيْنِ ve كُمْ birleşimden oluşan بَيْنَكُمْ Beynikum kelimesinin anlamı; arasında – sizin… 

Meallerde geçen بَيْنِي وَ بَيْنَكُمْ kelimelerinin anlamı; “Benimle sizin” yerine   

“Arasında benim ve arasında sizin” olmalıdır.

Aslında anlamındaki tutarsızlık fark edilerek; “benimle sizin arasında” olarak değişiklik yapılmıştır

بَيْنِ Beyni kelimesi Farsça lisanında aynı seslendirme, telaffuz ve fonetiğe sahip olup “arasında” anlamındadır. Meal, tefsir kitaplarında da “arasında” manası kabul edilerek Ehad olan Rabbimizin bize Arapça lisanı ile indirdiği Kur’an’ın ayetinin anlamı değiştirilerek alakasız, farklı bir anlam verilmiştir.

https://dsal.uchicago.edu/cgi-bin/app/hayyim_query.py?page=327

https://www.bing.com/translator/?text=%D8%A8%DB%8C%D9%86&from=fa&to=tr

Arapça بَيْنِ beyni kelimesi; tam ve nihai veya mutlak görüldüğü gibi, mutlak uygulandığı gibi, aşikâr, açık ve belli olan anlamına gelir.

طلاق بَیَّن “Talak beyyin” kelimeleri mutlak veya son boşanma anlamındadır.

بَيْنِ Beyni kelimesinin çoğulu olan بَيِّنَاتٍ beyyinat kelimesi diğer ayetlerde, uydurma olan “arasında” ifadesi yerine, anlamı doğru tespit edilerek “mutlak önemli, kayda değer, ibret alınacak, açıkça fark edilen, saf, net ve berrak” anlamlarıyla manalandırılmış ve tercüme edilmiştir.

قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا  

De ki / söyle Allah’ın onayı, ruhsatı, belgesi ile tam ikamesi

Benim mutlak bildirimim / açık anlayışım,

Ve sizin mutlak bildiriminiz / açık anlayışınızdır.

(Tarık 86:7) يَخْرُجُ مِن بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ

Meal veya tefsir kitaplarında: “Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar” olarak ifade edilmektedir. Ayette بَيْنِ Beyne kelimesinin Farsça manası alınarak anlamda değişiklik yapılmıştır.

“مِن” Min edatının kullanıldığında “arasında” gibi başka herhangi bir edatın kullanılması belirli bir yerden/konumdan çıkan veya belirli bir yerden/konumdan gelen bir şeyin orijin noktasını veya yerini doğru bir şekilde belirlemek için “….den” veya “arasından” kelimelerinden sadece biri kullanılmadığı için gramer hatası veya dilsel bozukluk olarak karşımıza çıkmaktadır.

الصُّلْبِ Assulb kelimesi; korunan, güvenlikli, muhafazalı, korunaklı anlamındadır.

“الصُّلْبِ” (Assulb) kelimesi rahmin korunmasına atıfta bulunur, ancak “الصُّلْبِ” kelimesini, “asılan” anlamında kullananlar, rahimde göbek bağı ile asılı pozisyonda bir yavru bulunduğunu, rahimdeki bir bebeği annesine bağlayan kordonun bebeğin karnındaki bir açıklıktan rahimdeki plasentaya kadar uzandığını düşünmelidirler…

مِن بَيْنِ الصُّلْبِ   Min beynissulbi; “Tam veya mutlak korumadan” anlamındadır.

الصُّلْبِ Assulb kelimesini asılan anlamında kullananlar için “güvenli asma, askı” anlamındadır

وَالتَّرَائِبِ Vetteraib kelimesi و vav ile önceki ifadeye bağlıdır.

التَّرَائِبِ Etteraib kelimesi, تَّرَب terab kökünün ismi failidir…

https://www.almaany.com/tr/dict/ar-tr/%D8%AA%D8%B1%D8%A8/

ترب Tarebe; çağdaş, eş zamanlı, aynı yıllara sahip bir kişi, yakın arkadaş (özellikle okul çocukları arasında) , akran, refakat eden, eşlik eden, yardımsever, şefkat, toprak, toprağa ait olan, yeryüzü, yeryüzüne ait olan anlamlarına gelir.

التَّرَائِبِ (teraib) kelimesinin manası anne rahmidir, hayat bulacak olanın yaşam koşullarının düzenlenmesi, beslenmesi, gelişmesi, orada oluşur, anne rahmi doğumuza kadar olan zamanı paylaştığımız bize eşlik eden  refakatçimizdir.

يَخْرُجُ مِن بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ

“Mutlak, aşikâr, açık korumadan ve eş zamanlı refakatçiden çıkar.”

Rahim, التَّرَائِبِ etteraib kelimesinin doğru anlamı eş zamanlı refakatçimiz olan anne rahmidir ve anne rahmi bel ve kaburga kemikleri arasında bulunmaktadır.

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/assulb/" rel="tag">assulb</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/beyne/" rel="tag">beyne</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/beynekum/" rel="tag">beynekum</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/beyni/" rel="tag">beyni</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/sulb/" rel="tag">sulb</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/tarebe/" rel="tag">tarebe</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/teraib/" rel="tag">teraib</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/ve-kefe/" rel="tag">ve kefe</a> 1 Yorum

“el beyt” Kelimesi – الْبَيْتِ

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 الْبَيْتِ (el beyt)

Ehad olan Rabbimize ait kitapta kullanılan الْبَيْتِ el beyt kelimesinin anlamı, yazılan muhtelif eserlerde ve Türkçe meallerde ev olarak karşılamıştır.

Oysaki bu kavram ne geçmiş ve ne de günümüz Arapçasında ev manasında kullanılmamıştır.

Geçmiş ve günümüz Arapçasında ev anlamında, منزل Menzil kelimesi kullanılmaktadır.

بیت Beyt ve بیوت buyut kelimeleri ev, oda anlamında farsça da kullanılmaktadır.

Arapça بیت beyt ve çoğulu بیوت buyut olan kavramın, seslendirmesi Farsça ile aynı olsa da anlam olarak aynı değildir.

بیت المال ,بیت المعمور ,بیت الخلا  ,بیت المقدس,  (beytul makdis, beytul helâ, beytul mamur, beytul mal) kelimeleri Arapça değildir.

Türkçe’de kullandığımız fakat artık neredeyse unutulan tuvalet kelimesinin karşılığı olan helâ kelimesi   بیت الخلا (beytul hela) kelimesinden türetilmiştir.

Banyo veya tuvalet kelimelerinin Arapça karşılığı الحمام el hamam kelimesidir.

https://dsal.uchicago.edu/cgi-bin/app/hayyim_query.py?qs=%D8%A8%DB%8C%D8%AA&searchhws=yes

بُيُوتًا Buyûten kelimesi, Nahl 16;80 ayetinde barınak, çadır vb gibi anlamlarda meallendirilmiştir.

Nisa 4;81, Nisa 4;108, Araf 7/4, Araf 7/97, Yunus 10/50, Furkan 64, Neml 49 ayetlerinde geçen بیت  beyt türevi kelimeler “gece” olarak tercüme edilmişlerdir.

 Ev anlamına gelen bir kelime, nasıl gece anlamı ifade edebilir!..

https://www.parsi.wiki/fa/wiki/169268/%d8%a8%db%8c%d8%aa

Nisa 4;81

وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا

Sana “baş üstüne” derler. Fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden birtakımı, geceleyin; (senin gündüz) söylediklerinin aksini kurarlar. Allah, onların geceleyin kurduklarını yazmaktadır. Sen onlara aldırma. Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.

Bu şekilde meal verilen ayeti incelediğimizde:

يَقُولُونَ = derler 

طَاعَةٌ = bir şeye uymak, riayet etmek

بَرَزُواْ = bir şeyi netleştirmek, bir şeyi açıklığa kavuşturmak, bir şeyi yansıtmak, bir şeyi biriyle birleştirmek veya ortaya çıkarmak anlamına gelir.

عِندِكَ = sizin mülkiyetinizde, size ait olan 

بَيَّتَ = tüzük, anayasa, barınak veya belirli bir yol, 

طَآئِفَةٌ = din kültü veya dogma 

غَيْرِ = hiçbiri, hariç, aykırı, dışarıda,

عَرَضَ = sunmak, göstermek, teklif etmek

عَنْهُمْ = onlara, onların üzerine 

مَا = olumsuz anlamında değildir, ne, hangisi anlamındadır

– يب / يِّتُونَ = sahip oldukları tüzükleri / anayasaları, barınakları veya yolları. 

وَيَقُولُونَ طَاعَةٌ فَإِذَا بَرَزُواْ مِنْ عِندِكَ بَيَّتَ طَآئِفَةٌ مِّنْهُمْ غَيْرَ الَّذِي تَقُولُ وَاللّهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ وَكَفَى بِاللّهِ وَكِيلاً

  • Ve sizin sahip olduğunuz anayasadan/tüzükten onlara netleştiğinde/meydana çıktığında riayet ettiklerini ileri sürerler,
  • Onların kültü/dogmaları,
  • Söylediklerine/uydurduklarına aykırıdır, 
  • Ve ALLAH onların anayasalarının / tüzüklerinin / sığınaklarının ne olduğunu yazar,
  • O halde onlara, çevrelerine teklif edin/sunun,
  • Ve ALLAH’ a bağlı olun ve ALLAH ın tam ikamesi, sunumu, desteği, onaylı, yetkili bir vekildir.

بیت Beyt; herhangi bir çadırın içinde iken yukarı doğru baktığınızda gördüğünüzdür, çadırı tutan direkler olmaksızın sadece tavanıdır, başımız üstünde tavan veya gölgelik bulundurmamızın amacı kendimizi güven ve emniyette tutmak, korumak içindir. 

ALLAH’ın beytine, gölgeliğine, sanal tavanının altına girenler ALLAH’ın bildirdiği anayasayı kabul ederler…

بیت Beyt Kelimesi, dünyada yaşamımız sırasında kullanılan çeşitli malzemeler ile yapılan ev değildir. Kavram; ALLAH’ın şartı, şeması, tüzüğü, planı ve sanal bir gölgeliği veya sanal bir platformu olup taşlardan yapılmış ev, asla değildir!

Ancak bu kavram kullanılarak; Muhammed (sav) ve onun evine ve o evden çıkan soya atfen önce Ehl-i Beyt silsilesi oluşturulmuş ve ardından halen Dünyada bir ağırlığa sahip olan Şia Mezhebi meydana getirilmiştir…

Ali İmran 3;96

 إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ

“Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke’ deki (Kâbe) dir.”

Şeklinde tercüme edilen cümleler tümüyle yanlıştır!..

وُضِعَ (vudia) kelimesi Arapça; oluşturmak, derlemek, yazmak, yerleştirmek, tasarlamak, belirlemek, düzenlemek anlamındadır ve وُضِعَ vudia kelimesi تَألِيف (teliyf) ve أْسِيس (esiys) kelimeleri ile eşanlamlıdır.

Farsça seslendirme (fonetik), okunuş olarak aynı, fakat anlam/mana olarak ayrı olan وُضِعَ (vudia) kelimesini kullanan paganlar, kavrama Rabbimizin Arapça lisanıyla indirdiği anlamdan kesinlikle farklı bir anlam vermişlerdir.

https://dsal.uchicago.edu/cgi-bin/app/hayyim_query.py?qs=%D9%88%D8%B6%D8%B9&searchhws=yes

لَلَّذِي Lillezi kelimesi, لَّذِي (lezi) ve ل (le) kelimelerinden oluşmuştur. Kökü ل ذ (L+z) dir. Tadını çıkarmak, hoşuna gitmek, yaralanmak, faydalanmak:

  • ل   … mek, …mak, için, …diye
  • لَلَّذِي (lillezi) faydalanmanız, yararlanmanız, tadını çıkarmanız için

بَكَّةَ Bekkete kelimesi ile ilgili tuhaf yorumlar olup hiçbir kimsenin, hangi kelimenin nerede ve hangi anlam da kullanılacağını ehad olan Rabbimizden daha iyi bilemeyeceği kesindir…

بَكَّةَ Bekkete kelimesi, ne Mekke’nin eski ismidir ne de ağlamak manasındadır!

Fetih 48:24 ayetinde mekke kelimesi بِبَطْنِ مَكَّةَ ve 48:25 ayetinde de الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ olarak açık, kolay ve net anlaşılabilir şekilde ifade edilmiştir…

بَكَّةَ Bekkete, Mekke’nin eski ismidir tanımlaması, delile dayalı olarak söylenmiş bir söz olmayıp açıkça meydan okumaktır. Kur’an’ın sahibi olan Rabbimizin hangi kelimeyi kullanacağını tespit etmek ve kendince anlam vermek kimsenin haddi olamaz!..

Alimler; بکی  –  بكأ –  بَكَّةَ bekiy – beka – bekke kelimelerine çok farklı anlamlar vermişlerdir. Ağlamak, gözyaşlarının dökülmesi, hayal kırıklığı, sütün küçük porsiyonu gibi açıklamalar bir şaşkınlığın göstergesidir.

Önce بکی bekiy ve بَكَّا bekka kelimelerinin farklı anlamlarda olduğu yazıldı. Sonra, بکی bekiy ve بَكَّا bekka kelimelerinin aynı anlama geldiğini yazdılar. Sonra da بكّتهُ bekketehu ve بَكَّة bekke aynıdır ve “ة” sessizdir dediler. Oysaki ب ک ک (b+k+k) kökü her iki kelimenin (بکی ve بَكَّا ) köküdür.

Tac’ul Arus’un yazarı بَكَّا bekka kelimesini; kalp hassasiyeti nedeniyle veya şefkat gösterdiği olarak tanımlamıştır. Muhkem de ise buna “insana tesir eden şefkat” ilave edilmiştir. Kavramın “adalet ile” anlamına geldiği de diğer sözlüklerde geçmektedir.

ب ک ک  (B+k+k) kökü; büyüleme, tesir etme, çıkarım, ilişkilendirme, ilgi, anlatım, tavsiye, yüreğin hassasiyeti, merhamet ve adalet anlamlarına gelmektedir.

بَكَّةَ Bekke kelimesinin önünde olup unutulan veya göz ardı edilen “بِ bi = ile” anlamındadır.

Ali İmran 3;96

 إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ

Bu ilk anayasa, (tüzük, plan, şema) insanların tüm ilimleri (zamanları, olayları, durumları) için şefkatli adalet, nimet ve rehberlik ile faydalanmaları (yararlanmaları) için oluşturuldu, (tasarlandı, derlendi).

Bakara 2;127

وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ     

Bu ayet de genel olarak بیت (beyt) kelimesinin ev yapımı konusu ile ilgili olduğu yönünde hatırlanan bir ayettir.

Ayette geçen الْقَوَاعِدَ (el kavaid) kelimesi herkesin bildiği ve Türkçede de kullanılan; kural, esas, düstur, prensip anlamına gelen قاعدہ (kaide) kelimesinin çoğuludur.

Ayette geçen يَرْفَعُ (yerfeu) fiili; yüceltmek, yükseltmek, yukarı kaldırmak, iletmek, tanıtmak, vurgulamak anlamına gelen رفَعُ (refea) kök kelimesine aittir.

الْبَيْتِ (el beyt) kelimesi; rastgele olmayan, belirli, bilinen ifadesiyle el + beyt (ال ve بیت) olarak geçmektedir.

مِنَ الْبَيْتِ (minel beyt) kelimesi: ALLAH’tan kurallar, ALLAH’ın tüzüğü, ALLAH’ın anayasası anlamındadır.

بیت Beyt kelimesini oluşturan (ب ي ت) (b+y+t) kökü: sonuca varmak, karar vermek, bir şeyin sınırını çıkarmak, bir şeyi ayırmak, sabitlemek, düzenlemek, çözüme kavuşturmak, onaylamak, hüküm vermek anlamlarına gelmektedir.

Meallerde geçen ve genel olarak benimsenen evin temelleri kelimesine, مِنَ (min) kelimesinin verdiği anlam ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. “Evden temelleri yükselttiğinde(?)!..”

Kanımızca مِنَ (min) kelimesi, kendilerini ulema olarak tanımlayan, Kur’ an’ı nasıl anlamamız gerektiği ile ilgili sayfalarca yazan, konuşan kişilerin imtihanıdır, aynı hatayı Yusuf (as) için de yaptılar مِنَ مِصْرَ (min mısra) (Yusuf 12:21) aslı ve anlamı “mısırdan” olan kelimenin ne hale getirildiği meallerde görülebilir.

https://www.luggat.com/index.php#ceviri

وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ

İbrahim (as), ALLAH’ın anayasasının/tüzüğünün, kaidelerini/kurallarını tanıttı (teşvik etti, vurguladı).

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/beyt/" rel="tag">beyt</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/buyut/" rel="tag">buyut</a> Bir yorum yapın

“Sûre” Kelimesi – سُورَة

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

سُورَة Sûre

سُورَة Sûre kelimesi Kur’an’da birebir olarak dokuz defa geçmektedir.

Esasında özgün ve asıl olan Kur’an, bölümlere ayrılmamış olmasına rağmen, konu başlıkları veya bölümlere ayrılarak (neye istinaden verildiği bilinmeyen arı, inek, örümcek, fil gibi hayvan adları ile) isimlendirilmiştir. Bu bölümlere de Sûre denilmektedir.

Oysaki kullanılan Arapça da bölüm, başlık kelimesi; سُورَة Sûre kelimesi ile değil, الفصل fasl veya eş anlamlı olan باب bab kelimesi ile ifade edilir.

سُورَة Sûre kelimesinin asıl anlamında yapılan değişiklik ile manâsı da farklı yönlere sevk edilmiştir. Hatta öyle ki, bazı Arapça ya da Türkçe sözlüklere bakıldığında sûre kelimesine “Kur’an’ın bölümü” anlamı verildiği görülür.

Kavramın kök kelime olarak سور s+v+r harflerinden türetildiği genel kanıdır.

Bazı alimler سُورَة sûre kelimesinin “duvar” anlamına geldiğini söyleseler de duvar kavramı Arapça’da حائط hanut veya aynı anlama gelen جدار cidar kelimesi ile ifade edilir.

سُور Sur kelimesi Türkçede kullandığımız gibi şehri veya bir bölgeyi çevreleyen duvarların en üst kısmıdır, mevcut olan yüksekliğin üst kısmı manasındadır. Kale duvarlarını çevreleyen surların Üstündeki yola çıktığınızda sizi herhangi bir seçenek sunmadan kendi yönünde ve kendisine ait olan yere götürür, sizi kendi yolu üzerine yönlendirir. Duvarın üst bölümünün en üst noktası, derecesi sadece bir duvar değil kılavuz, yol rehberidir. سُورَة Suret kelimesi rehber, kılavuz, muhteşem ve asil kılavuz, yüceltilmiş muhteşem ve asil ders, yazı, kurallar manâsındadır.

https://www.luggat.com/index.php#ceviri

سوار sur kelimesi Sad 21 ayette olduğu gibi, “bir yere tırmanmak” anlamına gelir.

سُور Sûre kelimesinin ortacıdır.

سُورَة Sûre kelimesinin سأر sar (yürümek) s+e+r kök kelimesinden türediği de ifade edilmektedir.

سُور Sur veya سأر sar kökünden türemiş olsa bile, yukarıdaki açıklamalara istinaden duvar veya sur veya çit, yol belirleyen, rehber ve kılavuz şeklindeki karşılıklar; سُورَة Sûre kelimesinin karşılığının bölüm başlık değil, “asil bir rehber, yüce bir kılavuz, onurlu bir yol, mükemmel asil bir yazı” anlamında olduğunu gösterir.

689/2 (Al sihah) الصحاح تاج اللغة وصحاح العربية

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/bab/" rel="tag">bab</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/fasl/" rel="tag">fasl</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/sure/" rel="tag">sure</a> Bir yorum yapın

“Hateme” Kelimesi – خَاتَمَ

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

خَاتَمَ Hâteme Kelimesi

Ehad olan Rabbimizin bize gönderdiği Kur’an’da yer alan خَاتَمَ Hâteme kelimesi, خَتَمَ (h+t+m) kökünden türeyen ismi faildir.

Tıpkı نصح (n+s+h) kökünden ناصح  nasuh; عبد (a+b+d) kökünden عابد âbd örneklerinde olduğu gibi…

خَاتَمَ Hâteme kelimesini anlayabilmek için kök kelime olan خَتَمَ hateme fiilinin anlamına bakmak gerekmektedir: Başarıyla tamamlamak, mükemmelliği kanıtlamak için işaretlemek, etiketlemek, bir şeyin durumunu belirlemek…

https://www.almaany.com/tr/dict/ar-tr/%D8%AE%D8%AA%D9%85/?c=T%C3%BCm

Arapça ختم الشركة hatemeşşirket ifadesi şirket kaşesi, مختوم قرار mahtum karar mühürlü karar anlamına gelmektedir.

Kur’an’ı açıklama ve meali ile ilgili yazılan kitaplarda Ahzab suresi 40. ayette kullanılan خَتَمَ hateme kelimesine bakalım. Arapça olan خَاتَمَ النَّبِيِّينَ Hâtemennebiyyine kelimesi; Farsçada aynı seslendirmeye sahip olan ختم hatem ve اختتام ehtatem kelimelerinin Farsça anlamı ile “Peygamberlerin Sonuncusu / Nebilerin Sonuncusu” şeklinde yanlış tercüme edilmiştir.    

https://dsal.uchicago.edu/cgi-bin/app/hayyim_query.py?qs=%D8%AE%D8%AA%D9%85+&matchtype=exact
https://tr.glosbe.com/fa/tr/%D8%AE%D8%AA%D9%85
https://translate.google.com/?sl=fa&tl=en&text=%D8%AE%D8%AA%D9%85&op=translate
https://tr.glosbe.com/fa/tr/%D8%A7%D8%AE%D8%AA%D8%AA%D8%A7%D9%85

خَتَمَ Hateme kelimesi, Farsça, “bir şeyin sonu” anlamına gelmektedir.

Pagan dinlerinin devamını sağlamak üzere anlam üzerinde yapılan sinsi tahrifatlara rağmen Arapça olarak gönderildiği açık olan Kur’an’ımızda, خَاتَمَ النَّبِيِّينَ Hâtemen Nebiyyine kelimesinin, “Nebilerin onay mührü, damgası, cirosu, saygın prestijli nişanı, övgüye değer işareti” anlamına geldiği, Ahzab 33/45 ayette kanıtlanmıştır.

Ahzab 33/45

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذ۪يرًاۙ

  • يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ / yâ eyyuhâ-nnebiyyu innâ erselnâke
  • شَاهِدًا / şahiden
  • وَمُبَشِّرًا / ve mubeşşiran
  • وَنَذِيرًا / ve neziyran

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/hateme/" rel="tag">hateme</a> Bir yorum yapın

“Rüya” Kelimesi – الرُّؤْيَا

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

الرُّؤْيَا – Erru’ya

Arapça رأى kök kelimesinden türeyen الرُّؤْيَا   kelimesi meal ve tefsir kitaplarında rüya manası ile değerlendirilmiş ve “Rasulun rüyası” anlamı kabul edilerek açıklamalar yapılmıştır.

TDK sözlüğünde de rüya kelimesinin Arapça olduğu yazılıdır.

Oysa رأى (r+e+y) kök kelimesinden türeyen الرُّؤْيَا (erru’ya) kelimesi görüş anlamındadır.

https://translate.google.com.tr/?hl=tr&sl=ar&tl=en&text=%D8%A7%D9%84%D8%B1%D9%8F%D9%91%D8%A4%D9%92%D9%8A%D9%8E%D8%A7&op=translate
https://www.kuranmeali.com/Elfaz.php?sure=12&ayet=5

İlginç olan; “your vision” olarak açıklanan kelimenin Türkçe’ye doğru çevirisinin “senin görüşün” olması gerekirken “rüya” olarak çevirilmesidir.

Aslında Rabbimizin vurgulayarak belirttiği Kur’an’ın “Lisanen Arabiyyen” olmasına rağmen;

الرُّؤْيَا (errü’ya) kelimesine, Fars dilinde seslendirilişi (fonetiği) aynı fakat anlamı farklı olan Farsça karşılığı ile mana verilmektedir. Geleneksel anlayışta Kur’an’a mana verirken ilk dönemlerde mezhep imamları tarafından yerleştirilmiş olan bu tutum, sonradan gelenlerin de “babalarımızı böyle yapar bulduk” anlayışı ile halen ısrarla sürdürülmektedir.

https://translate.google.com.tr/?hl=tr&sl=fa&tl=tr&text=%D8%B1%D9%88%D9%8A%D8%A7&op=translate
https://translate.google.com.tr/?hl=tr&sl=fa&tl=en&text=%D8%B1%D9%88%D9%8A%D8%A7&op=translate

    اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Bakara 2/170

………. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)?

*****

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?

Bakara 2:170
Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Bir yorum yapın

“Racul” Kelimesi – رجال

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

رجال

Arapça رجل Racul kelimesi ayak, bacak anlamına gelmektedir,

أَلَهُمْ أَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ أَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ أَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا قُلِ ادْعُواْ شُرَكَاءكُمْ ثُمَّ كِيدُونِ فَلاَ تُنظِرُونِ

Araf 7:195

Onların yürüyecek ayakları mı var? Yahut tutacak elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var, ya da işitecek kulakları mı var? De ki: Haydi, çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun da bana göz açtırmayın bakalım!

Elif harfi ilave edilerek ismi fail yapıldığında رجال olan kelime; ayakları olan, ayakları üzerine sağlam basan, insan, adam anlamına gelmektedir. Hanım veya erkek her ikisinin de ayakları olduğundan رجال kelimesinin erkek anlamına gelmesi saçmalıktır.

وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ وَعَلَى الأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلاًّ بِسِيمَاهُمْ وَنَادَوْاْ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَن سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ

Araf 7:46

İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir sur, A’râf üzerinde de birtakım adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini simalarından tanımaktadırlar. Cennetliklere, “Selâm olsun size! diye seslenirler. Onlar henüz cennete girmemişlerdir, ama bunu ummaktadırlar. (DİB Meali)

Araf 7/46 Ayetinde geçen رِجَالٌ ricalun kelimesinin, sadece erkekleri ifade ettiği nasıl söylenebilir?

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا

Ahzab 33:23

Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. (DİB Meali)

Ayetinde geçen رجال racul kelimesi ayakları üzerinde sabit duran, verdiği sözü tutarak ne yaptığını ve ne yapması gerektiğini bilen sadece erkekler midir?

Ayrıca Abdest ayeti olan Maide 5:6 ayetine de bakınız…

رجال Rical kelimesine “erkek” anlamı vermek sadece yanlış bir dogma olmayıp Kur’an’ın ifade ettiği anlamın tümüyle farklı olarak değiştirilmesidir.

راجل Racul kelimesi; mükemmel sağlam kuvvetli anlamına da gelmektedir. Bu manada رجال Rical kelimesi; cinsiyeti değil vahye uygun zihinsel, fiziksel veya sosyal olarak güçlü olan kişi veya toplumun bir kesimini ifade etmektedir.

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ 

اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)?

البقرة/Bakara 2:170 – DİB Meali

Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Bir yorum yapın

“Leallekum & Leallehum” – لَعَلَّكُمْ لَعَلَّهُمْ

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

لَعَلَّكُمْ / لَعَلَّهُمْ

Kur’an’da geçen لَعَلَّكُمْ leallekum ve  لَعَلَّهُمْ  leallehum kelimeleri, Türkçe meal çevirilerinde genel olarak;

  • umurlur ki  …..siniz  veya
  • umurlur ki ……ler

şeklinde ifade edilmektedir.

Ehad olan Rabbimizin bize gönderdiği kitapta (لاَ رَيْبَ فِيهِ / La raybe fihi) hiçbir şüphe ve belirsizlik olmadığına inanıyoruz.

İrab kitaplarında yukarıdaki ibare hep;

لَعَلَّ كُمْ  ve  لَعَلَّ هُمْ   olarak incelenmiştir.

Kelime yapısına bakıldığında ibarelerin üç kısımdan oluştuğunu kolaylıkla görülür.

لَ       … için; ….e; …. a

عَلَّ    kökü olan fiil عَلَلَ (a+l+l)

كُمْ    zamir (kum)

هُمْ    zamir (hum)

عَلَلَ    Fiili; açıklamak, doğrulamak, muhakeme etmek, haklı çıkarmak,…. anlamlarına gelmektedir.

………………………

كُمْ  zamiri isim ve fiilden sonra geldiğinde siz değil sizin anlamındadır. (رَبَّكُمُ siz Rab değil sizin Rabbiniz)

هُمْ  zamiri isim ve fiilden sonra geldiğinde onlar değil onların anlamındadır. (رَبَّهُمْ onlar Rab değil onların Rabbi)

Hiçbir belirsizlik veya olasılık içermeden aşağıdaki ibarelerin anlamı;

لَعَلَّكُمْ = muhakeme etmeniz için, açıklamanız için…

لَعَلَّهُمْ = muhakeme etmeleri için, açıklamaları için…

Şeklindedir…

Taha 20:114

رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا

…Rabbim, benim ilmimi artır…

Yayınlanan <a href="http://kimsin.kim/category/carpitilan-kavramlar/" rel="category tag">Çarpıtılan Kavramlar</a> Takip edilen <a href="http://kimsin.kim/tag/leallehum/" rel="tag">leallehum</a>, <a href="http://kimsin.kim/tag/leallekum/" rel="tag">leallekum</a> Bir yorum yapın