El Mescid’il Aksâ – الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
İsra 17:1
سُبْحَانَ الَّذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ
Günümüzde Mescidi Aksa olarak adlandırılan yapının Kur’an’ımızın indirildiğinde var olmadığı ve hatta Muhammed (as) hayatı süresince inşa edilmediği, ilgili tarih ve arkeoloji alanında yapılan çalışmalar incelendiğinde görülebilir. Özetle geleneksel olarak Mescid-i Aksa olarak adlandırılan yapı, ilk defa ikinci “Halife Ömer” zamanında resmi ofis veya kurum olarak yaptırılmıştır. Bu yapı Emevi halifesi Abdulmelik zamanında daha genişletildi. Oğlu olan Velid, inşaatı Mescid-i Aksa olarak tamamladı. 746 yılında depremde tümüyle yıkılan yapı Abbasi halifesi Mansur döneminde tekrar inşa edildi. Halefi Mehdi döneminde 780 yılında ilavelerle yapı yeniden inşa edildi. 1033 yılında yaşanan deprem ile büyük bir kısmı yıkılan binayı Fatimi halifesi Ali Az Zahir, iki yıl sonra şu an ki haline dönüştürmüştür.
Siyasi mülahazalar ile Mescid-i Aksa olarak yüzyıllardır öne çıkarılan binanın bu çok kısa ve farklı kaynaklarda da doğrulanabilir tarihçesinin ardından mescide yüklenen anlamı ele alan yazıya geçebiliriz. Ancak başlamadan önce, konunun daha iyi anlaşılması için daha önce ele aldığımız SECEDE kavramına ait yazıyı (http://kimsin.kim/secede-%d8%b3%d8%ac%d8%af%db%81/) okumanızı önemle rica ederiz.
Mescid-i Aksa:
- الْأَقْصَى (aksa) kelimesi قصص kökünden gelmektedir.
Aynı قصص kelimesi Farsça’da; hikâye, söylenti, hikâye etmek, öykülemek, (hikâye, öykü, masal, rivayet) anlatmak, seslendirmek anlamındadır. Kur’an’ımızda geçen قصص kelimesi ve türevlerinin Farsça olarak anlamlandırılması tümüyle doğru anlamının dışına çıkılmasına sebep olmuştur. Örneğin Yusuf 3. ayetinin (اَحْسَنَ الْقَصَصِ / ahsenel kasas) meallerinde olduğu gibi…

Oysaki Arapça isim olarak قص kelimesi;
- Bir şey yapmak için kesme/kırpma, stil, yol, yöntem (طريقة),
- Tedarik (باحكام),
- Kavrama, yakalama, tutma, beşik (وضع طفل في مهد),
- Koruma, barınak, kalkan, muhafaza, sur (وقاء),
- Kurucu (أنشأ),
- Yetiştirme, üreme, besleme, (ربى)
Arapça fiil olarak قص kelimesi;
- Atfetmek, …e bağlamak (نسب الى),
- Atanmış, ulaşma, bağlanma, katılma, yaklaşma, ilgili, saygı, çağrı (اتصل),
- Sulama (روى), doyurma, daldırma, su yolu, kanal (قناة), savak, yıkama, durulama,
- Temizleme ve arındırmak, kınamak, iletmek, yeniden yerleştirmek, kural, tasarı, ilan etmek, ilan etmek (أعلن), protesto etmek, kutlamak,
Arapça sıfat olarak قص kelimesi;
- Eski çağlar, antik dönem (القديمة),
- Eski (عتيق- قديم – سابق)
- Antik, abartılmış, eski moda, arkaik, antika, çok eski, klasik, ilkel (بدائي, فطري,), geri, eski zaman, eski yerleşik.
Tac ul Arus خَرَجَ فُلَانٌ قَصَصًا فِى أَثَرِ فُلَانٍ (filan kişi falan kişinin ayak izlerinin peşinden gitti) atasözünü örnek olarak verir. Sihah ise “قَصَصٌ” kelimesinin anlamının peşinden gidilen, aranılan, rağbet edilen olduğundan bahsetmiştir.
الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى (Mescid-i Aksa) ayetinin ifadesi, olağan yapı malzemesi ile inşa edilmiş bir bina, ev veya mezar değil, takip edilecek, izlenecek eski, kadim veya en eski kadim asıl ve hakiki gerçek konumdur. Bu ALLAH’a yaklaşmak, O’na bağlanmak, için hücrelerimizde, genlerimizde, kökenimizde, yaşamımızın başında, annelerimizin rahminde, beşiğimizde kesilmiş / biçilmiş / şekillendirilmiş ve atanmış yol veya hükümdür.
- الْأَقْصَى (Al Aksa) koruyan, zırh, sığınak, kalkandır.
الْأَقْصَى (Al Aksa) kelimesinin anlamı, ALLAH’ın insanlığın kaynağında kökeninde ilk yaratılışta verildiği kadar eski olan, “ona bağlanma yolu” olduğunu açıkça göstermektedir.
Bu nedenle المسْجِدِ الْحَرَامِ putlara idol ibadeti ve o yerdeki / makamdaki / noktadaki / mekandaki / mevkideki putlar tapınma ve pagan ritüelleri nedeniyle yasak ve hukuksuz görev olarak adlandırılır. Ancak sadece Allah’ın meşru kıldığı noktası / yeri / mevkii / mekânı / makamı الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى olarak anlaşılmalıdır.
Hac suresinde ALLAH ın en eski, kadim tüzüğü (kuralları, Anayasası) olan الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى dan بَيْتِالْعَتِيقِ (beyt-il atik) olarak bahsedilir ve maalesef بَيْتِالْعَتِيقِ gelenekçi veya Kur’an’cı alimler tarafından بیت الحرام ALLAH’ın eviolarak manâlandırılmıştır.
- İsra:1 ayetinde geçen الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى (mescidi-l-aksâ) tüm insanlık için tek başına Allah’ın ilk / kadim ve en eski tüzüğü / anayasasıdır. Minaresi, kubbesi ve binası yoktur. Kavram temel olarak uyulması, itaat ve takip edilmesi gereken ALLAH’ın emir ve kurallarını inşa etmektedir.
- Hac:24 وَهُدُوا إِلَى صِرَاطِالْحَمِيدِ (vehudû ilâ sirâti-lhamîd(i)) “Medhedilen / övülen yola doğru tam bir rehberdir.”
- Kehf:64 قَالَ ذَلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ فَارْتَدَّا عَلَى آثَارِهِمَا قَصَصًا (Kâle żâlike mâ kunnâ nebġ(i) ferteddâ alâ âśârihimâ kasasâ(n)) “Mûsâ: “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisin geri döndüler. (DİB meali)
Rabbimiz; قَصَصً kelimesini الاقصیٰ kelimesinin kökü olup ayak izlerinize geri dönmek, geldiğiniz gerçek yolu takip etmek, gerçek yolunuza geri dönmek ve ilk işaretinizin izini sürmek anlamında kullanmıştır.
- Kasas:11 وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ فَبَصُرَتْ بِهِ عَن جُنُبٍ وَهُمْ لَايَشْعُرُونَ (Vekâlet li-uḣtihi kussîh(i) febesurat bihi an cunubin vehum lâ yeş’urûn(e))
“Annesi, Mûsâ’nın kız kardeşine, “Onu takip et” dedi. O da Mûsâ’yı, onlar farkına varmadan uzaktan gözledi.” (DİB meali)
Yukarıdaki ayette geçen ve aynı kökten türeyen قُصِّيهِ (kussîh(i)) kelimesi, genel olarak yazılı metinlerde doğru olarak manâlandırılmıştır.
Kur’an’da قِصَاصٌ (kısas) kelimesi 2:178, 2:179, 2:194 ve 5:45 ayetlerinde geçer: Bir şeyi geri vermek, geri döndürmek, iade etmek manasındadır.
Genel olarak meallerde misilleme, cezalandırma anlamları verilmesine rağmen; mükafat veya cezanın iade edilmesi, bir kişinin eyleminin veya kendi yaptığının iadesi geri döndürülmesi, kıymetinde tazmin etmek veya aynı değer ve ölçüyle karşılık vermek manasındadır.
Geleneksel ilme tabi olanlar اقصیٰ (aksa) kelimesini; aşırı, uzak, en uzak anlamında olan قصو (k+s+v) kök kelimesinden türetmişlerdir. Bazıları ise Mekke’nin güneyine doğru uzaktaki mescid olduğunu veya Medine’deki Mescid-i Nebevi olduğunu da ileri sürmüşlerdir. Ancak ayetin indiği zamanda Mescid-i Nebevi henüz yoktu(!).
Kuran’ımıza göre “الْأَقْصَى” (el aksa), “aslına dönüş” anlamına gelir.
Genelde hepimizin rastladığı “yukarıda ALLAH var” sözünü veya göğü işareti, -tüm diğer dillerde benzer biçimde ifade ile edildiği gibi- dilimizde de Rabbimizin her şeyin üstünde (her konumun üstünde) olduğunu ifade etmek için kullanırız. İşte اقصیٰ kelimesi de aynı anlamı المسجد الاقصیٰ kelimelerinde taşır. Üst mescid, en yüksek mescid, kadim ve ilk mescid...
Üst, en üst anlamına gelen أَقْصَى kelimesi ve türevleri مَكَانًا قَصِيًّا sözcük grubunda olduğu gibi yer, zemin seviyesinin üzerinde olan herhangi bir şeyle gelebilir. Fakat المسجد الاقصیٰ tamlamasında bulunan المسجدkelimesi, sorumluluk alanı veya سجدہ itaat edilme hakkı sadece ALLAH a ait olduğundan, أَقْصَى kelimesi bu sorumluluk alanını yüce, yüksek, daha yüksek, en üst yapmak için kullanılır. Diğer bir deyişle المسجد الاقصیٰitaat alanı/ hakkı olan mescid olup, yeryüzünde veya dünyada illegal, yasaklanmış, kanunsuz Haram Mescid’in (المسجد الحرام) üzerindedir.
مَكَانًا قَصِيًّا Meryem:22
Makanan “مَكَانًا” bir yerdir ve “قَصِيًّا” (kasiyyan); ‘üst basamaktan’ veya zemin seviyesinin üzerindeki herhangi bir yerden bahsetmek için kullanılmıştır. Kavram “مَكَانًا قَصِيًّا”; bir mekânı, toprak seviyesinin üzerinde bilinir bir yer haline getirmek için (ال) kullanılmamıştır. Kasiyyan “قَصِيًّا” kelimesi ayrıca bunun yeni bir yer olmadığını, daha önce Meryem (as)’ a ait olabilecek eski veya çok eski bir yer olduğunu da gösterir.
Meryem (as)’ın, toprak veya yer seviyesinin üzerinde yüksekte olan eski yerinde kaldığı daha doğru olacaktır, bu da bir tepecik veya tepecikler kümesi gibi yer olabilir.
- Kasas:20 وَجَاءَ رَجُلٌ مِّنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ “bir adam üst kasabadan, şehirden geldi”
- Yasin:20 وَجَاءَ رَجُلٌ مِّنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ “bir adam üst kasabadan, şehirden geldi”
Kasas:20 ve Yasin:20, her iki ayette الْمَدِينَةِ kelimesini takip eden يَسْعَىٰ bu kişinin yukarıdaki şehirden ilk defa geldiğini değil, haber veya mesaj getirmek ve götürmek için yukarıdaki şehire düzenli olarak gidip geldiğini göstermektedir. Bilindiği üzere eski zamanlarda haberciler, başka köy ve kasabalarda yaşayan insanlara çağrı, davet ve mesaj göndermek için kullanılırdı.
Bu nedenle, Arapça’da kurye ile gönderme ve alma; kurye habercileri hala “الساعی” (essaai) olarak adlandırılmaktadır. Bu, gramer olarak “سعیٰ” fiilinin geçişsiz halidir ve bir yerden bir yere veya oradan oraya (mekik dokumak) gidip gelmek anlamına gelir.

Ehad olan Rabbimizin bize Arapça lisanı ile ikram ettiği Kur’an’ımızda geçen سعیٰ kelimesi okunuşu, fonetiği aynı olan fakat farklı mana ifade eden Farsça anlamı (çabalamak, yapmaya çalışmak, gayret etmek, …)alınarak ayetlerin ifade ettiği mana değiştirilmiştir.Umre veya hac sırasında say yapmak ifadesi aslında Safa ve Merve tepeleri arasında gidip gelmek, mekik dokumaktır. Hem anlam olarak hem de fiili olarak yapılan eylemin ve buna benzer diğer kelimelerin Arapça anlamı yerine Farsça anlamı ile sinsice yapılan farklılaştırmanın oluşturduğu sapmaların etkisini ve sonuçlarını düşünmenizi rica ederiz.

Geleneksel tercümede, hayatımız boyunca bizi takip eden Kur’an’ın takdir kavramını sabote etmek için kader, kısmet gibi yanıltıcı kelimeler eklenmiştir. Kur’an-ı Kerim âlimleri de ahiret kavramını yok etmek için, hayat ve ölüme ait ayetlerin geleneksel tercümelerini hep muhafaza edegelmişlerdir.
- Necm:39 ayeti وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى İnsan için ancak çalıştığı vardır.
Yukarıdaki DİB meali ve benzeri meallerde Arapça سعیٰ kelimesinin Farsça anlamı ile ayetin anlamı değiştirilmiştir. Öldükten sonraki hayatımız ve kaderin hayatımızdaki rolünü açıklayan önceki ve sonraki ayetlerin de anlamları da farklılaşmıştır. Pagan Araplar ve Zerdüşt politeistlerin ölümden sonraki yaşama inanmadıkları, ölümden sonraki hayat ile ilgili Muhammed (as)’a -adeta alay edercesine- sordukları sorularda görülmektedir. Oysaki Necm:39 ayetinde insanın oradan oraya gidip geldiği mekik dokuduğu söylenmekte, takip eden ayetlerde hayatımız ve ölümünden, Kaderin kendi ellerimizle ileriye taşıdıklarımıza dayanarak derlenip oluştuğundan bahsedilmektedir. İmanımızın, inancımızın asli unsuru olan آخِرۃ âhiretin yani gelecek hayatımızın anlaşılması için Necm:39 ayeti ile ondan önceki ve sonraki ayetlerin doğru tercüme edilmesi gerekir.
- Enfal:42 إِذْ أَنتُم بِالْعُدْوَةِ الدُّنْيَا وَهُم بِالْعُدْوَةِ الْقُصْوَىٰ (İż entum bil’udveti-dunyâ vehum bil’udveti-lkusvâ)
“Eğer siz dünyanın düşmanları ile beraberseniz” (ki onlar الْقُصْوَىٰ yüce / ulu / kadir / en üst olanın düşmanlarıdır) onun (الْقُصْوَىٰ yüce / ulu / kadir / en üst) düşmanları olan onlarla berabersiniz.”
Eddunya “الدُّنْيَا” kelimesi dünyayı ve dünyada yaşayanları kapsar. Ayette dünyaya düşmanlık edenin, aslında ALLAH’ın düşmanı olduğu yazılıdır.
Dünya الدُّنْيَا kelimesi, رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَة ayetinde doğru anlamlandırılmasına karşın Enfal:42 ayeti meallerinde “Hani siz vadinin (Medine’ye) yakın tarafında; onlar uzak tarafında (DİB meali)” denilerektümüyle farklı bir mana ile anlamlandırılmıştır…
*****
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ
قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِاٰبَٓاءَنَاۜ
اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?
Bakara 2:170


