بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
بَارَكْنَا – Barekna
İsra 17:1
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. (DİB meali)
بَارَكْنَا (Barekna) kelimesi بَارَكْ + نَا [(bareke) + na] birleşiminden oluşmaktadır.
نَا (Na) kelimesi; bizim anlamına gelen birinci çoğul şahıs iyelik zamiridir. Ancak yazılan eserlerin çoğunda biz anlamına gelecek şekilde açıklanmıştır.

Arapça zamirler (ضمائر) konusuna bakıldığında; نَحْنُ (nahnu) kelimesinin birinci çoğul şahıs “biz” anlamına geldiği [öznel zamirler (şahıs zamirleri) cümlede işi yapan kişiyi anlatır, bir başka deyişle cümlenin öznesidir] ve نَا (na) kelimesinin ise birinci çoğul şahıs iyelik zamiri “…..im” (bizim) anlamına geldiği görülecektir.
Alimlerimiz ALLAH’ın sözünü dil kurallarının dışında bir tutum ile değiştirmişlerdir. Bazı alimler, Kur’an tercümesinde, nesnel (iyelik) bizim zamirini öznel (şahıs) biz zamiri ile değiştirirken aslında hiç de geçerli olmayan mazeretler uydurmuşlardır. ALLAH’ın hiçbir şeyi unutmadığı ve kelimelerin sahibi olduğu gerçeği ihmal edilmiştir.
نا Na zamirinin انزلنا (enzalna) اعطینا (a’tayna) veya بَارَكْنَا (barekna) gibi fiillerin sonuna gelmesinin bir nedeni olabileceği nedense düşünülmemiştir(?)…
Eğer Kur’an’ın birçok “نحنْ” (nahnu/biz) kelimesini kullandığı ayetlerinde ALLAH; alimlerimizin(!) “نا” (na) nesnel zamirini “نحنْ” (nahnu/biz) olarak değiştirerek icat ettikleri formda ayetlerini ifade etmek isteseydi, buralarda “نحنْ” (nahnu) kelimesi yerine “نا” (na/biz) kelimesini çekinmeden kullanırdı.
Bu durumda alimlerimiz; ya ALLAH’ın “نَحْنُ” (nahnu / biz) nesnel zamiri yerine “نا” (na / bize / bizim) zamirini kullanma hatasını düzeltiyorlar ya da ALLAH’ın vahyedilmiş sözlerini değiştirerek Kur’an’ı kendi hikayelerine göre uyduruyorlar.
Kur’an’ da kullanılan “انزلنا” (enzelna), “اعطینا” (ateyna) veya “بَارَكْنَا” (barekna) gibi deyimleri, ALLAH Teâlâ’nın indirdiği şekilde, “نا” (na) nesnel zamiri ile doğru çevirmenin sakıncası nedir?
İsra 17:1 ayetinde alimlerimiz بَارَكْنَا (barekna) kelimesini kendilerine ait olan seçimle نَحْنُ بَارَكْ (bereketlendirdiğimiz) şeklinde(ymiş gibi) ele almışlar ve üstüne Arapça بَارَكْ (barek) olan kelimenin anlamını farsça مبارک (mübarek) kelimesinin anlamıyla tasavvur etmişlerdir.

Amaç kendilerince Medine şehri veya Mescid-i Nebevi’nin etrafının kutlu kılındığını, kutsandığını ispat etmek olsa gerektir. Tıpkı kendilerinden önceki Yahudi geleneklerini icat edenlerin ALLAH’ın Beytülmakdis’i ve çevresini kutsadığını uydurdukları gibi…
بَارَكْ Barek kelimesi ب ر ك / b+r+k kök kelimesinden türetilmiştir. Bir şeyi sabitlemek, düzeltmek veya sağlamlaştırmak için diz çökmek, düzeltmek veya sağlamlaştırmak için bir şeyi yere yatırmak anlamındadır. Aynı zamanda bir şeyi sabit kılmak, bir şeyi sağlam ve değişmez kılmak anlamına gelen “اِسْتَنَاخَ” (istanaha) ve “أنَاخَ” (anaha) kelimelerinin eş anlamlısıdır.

Misbah, Muğrib, Sihah, Kamus ve Tac-ul Arus sözlüklerinde بَرُكَ (beruke) kelimesinin anlamı; göğüs üzerine, bacaklar katlanmış halde uzanmak, diz çökmek, göğsünün yere yapışması, göğsü üzerine düşmek şeklindedir.
Tac-ul Arus şu örnekleri vermektedir:
- بَرَكَتِ النَّعَامَةُ (beraketinnaama) devekuşu göğsünün üzerine yatardı.
- بَرَكَ عَلَى رُكْبَتَيْهِ (berake ala rukbeteyhi) dizlerinin üzerine çöktü.
Sihah, Kamus ve Tac-ul Arus açıklamalarında; herhangi bir şeyin sağlam, istikrarlı, sabit olması, sabit olarak devam etmesi veya kalması ifade edilir ve Arap edebiyatından şu örnek verilir:
- بَرَكَ لِلْقِتَالِ (berake lilkıtal): O, savaşmak için kararlı oldu.
Esas da Tac-ul Arus بَرَكَ (bareke) kelimesinin sıfat olarak uzatmalı, uzun süren anlamında kullanıldığı yazar.
Kamus a göre; بارك عَلَيْهِ (barek aleyhi) sürekli veya azimli bir şekilde kendini tuttu veya uyguladı (bir ilişki veya ticaret, vb) anlamına gelir.
بَارَكْنَا Barekna ifadesinin bileşimine ve yukarıda belirtilen “بَرَكْ عَلَيْهِ” (barek aleyhi) örneğine baktığımızda “sürekli ya da azimli bir şekilde muhafaza etti ya da uyguladı” anlamına gelmektedir.
ALLAH’ın “بَارَكْنَا” (barekna) kelimesini kullanarak “الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى” El Mescid-i Aksa’yı devamlı sabit olarak veya azimli bir şekilde kendisi için tuttuğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla kavram; “bizim için sabitlenen, uzun süreli korunan, devam ettirilen” anlamına gelmektedir.
Sihah ve Kamus da örnek olarak verilen أَبْرَكْتُهُ فَبَرَكَ (ebraktuhu feberake) “onu (insanı, hayvanı veya şeyi) göğsü üzerine yatırdı veya diz çöktürdü” anlamındadır.
Arap gramerinde bir otorite olarak bilinen ünlü gramerci Ebu İshak İbrahim İbn-Muhammed İbn es-Sari İbn Sehl ez-Zeccac’ a göre “بَارَكَ” (barek) kelimesi تَفَاعَلَ (tefa’ale) gibidir. Yarı geçişli olarak فَاعَلَ, yani بَارَكَ, tıpkı “تَبَاعَدَ “den “بَاعَدَ” olması gibi, “بَارَكَ” bir nevi “تبَرَكَ” ile aynı anlamı verir veya bir sıfat ya da zarf olarak çalışır, deyimsel sıfatlarda (öbek sıfatlarda) kullanılır.
Lisan el‐Arab ve Tac-ul Arus da başka bir Arapça deyişi; بَرْك الشِّتَآءِ (berkeşşitae) = kışın ilk kısmı, ana kısmı anlamında nakletmiştir.
Arap edebiyatında “İbn-i Arabi” adıyla tanınan ünlü Arap âlimi Ebu Abdullah Muhammed bin Ali bin Muhammed bin Arabi, Kuran’daki “بَارِكٌ” (barikun) kelimesini çok güzel açıklamış ve bu kelimenin doğru anlamını vermiştir; bir şeyde veya bir şey ile sabit kalmak. Konuyla ilgili Arapça deyim olan بُرَكُ عَلَى جَنْب الإِنَآءِ “geminin kenarında veya yanında sabit kalan” örneğini vermiştir. Kamus da yukarıdaki ifadeyi kopyalamış ve “بَارِكٌ” kelimesi için İbn Arabi’ nin verdiği anlamın aynısını kullanmıştır. Ayrıca Sihah ve Kamus da “بَرُوكٌ” (berûkun) kelimesi, buluğ çağında büyük bir oğlu olup evlenen kadın için kullanılır. “بَرُوكٌ” Berûkun kelimesinin yukarıda açıklandığı anlamda بَرَكَ (brk) fiilinden türeyen; koşarken acele etmek, sürat yapmak, çabalamak, çalışmak veya kendini zorlamak anlamına geldiği yazılıdır.

Sihah, Kamus ve Tac-ul Arus da; برَاكَآءُ (berakau) kelimesinin savaş veya harb da kararlılık, sebat anlamında olduğu da yazılıdır.
Efsane olmuş alimlerin meşhur kitaplarında, Arap edebiyatında, klasik Arap sözlüklerinde ve Arap gramerinin temel kitaplarında yeralan ve bir Arapça Kur’an kelimesi olan “بَرَكَ” (brk) ve türevleri “بَارَكَ” (bareke) ve “تبارک” (tebareke), Kuran’da yanlış tercüme edilen kutsamak veya kutsanmak anlamında kullanılamaz.
“برکت” (bereket), “تَبْركٌ” (tebruk) ve “مبارک” (mübarek) kelimelerinin, ALLAH tarafından apaçık Arapça lisanı ile indirilen Kur’an’ımızın açıklama, tefsir, meal ve tercümelerine eklenmiş nimet, bereket ve tesbih anlamları, fonetik ve yazım benzerliği olan Farsça kaynaklıdır. Kilise ve Yahudi geleneklerinden ilham alan ve Farisi Zerdüşt etkilerini benimsemiş Müslüman alimler, Arapça olan Kur’an kelimelerinin anlamlarını bu anlayışlar doğrultusunda değiştirmişlerdir.
İncelediğimiz “بَارَكَ” (bareke) kelimesi dilbilgisi olarak “بَرَكَ”(barek), geçişsiz bir fiildir. Kavram Arap edebiyatında fiil olarak; bir şeyi dinlendirmek, yüzüstü yatırmak, sağlam olmak, sabretmek, sebat etmek, bir yerde sabit kalmak, devam etmek anlamlarındadır. Sıfat olarak ise; sürekli, azimli olarak ilişki, ticaret, vb korunması, uygulanması veya kullanılması, bir şeyi yere yatırmak veya göğsünün üzerine diz çöktürerek sabit tutma, uzun süre sabit istikrarlı kalması anlamında kullanılır.
Bir şeyi diz çöktürmek, bir şeyi yere yatırmak; bir şeyi dinlendirmek veya bir şeyi yere yatılı bırakmak eylemlerinin amacı; o şeyi sabit tutmak, onu sabit kılmak ve sağlam kılmaktır ki Kur’an’ daki “بارك” (barek) kelimesinin gerçek anlamı da budur...
*****
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ
قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِاٰبَٓاءَنَاۜ
اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?
Bakara 2:170