Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. (DİB Meali)
سَوَآءٌ (Sevaun)
سَوَآءٌ (Sevaun) kelimesi tefsir, meal, siyer diğer yazılı kaynaklarda benzer, aynı, eşit, hepsi bir, …anlamları ile manalandırıldığını gözlemleriz.
سَوَآءٌ (Sevaun) kelimesi أسأء (hemze+s+hemze) kökünden gelmektedir ve dil bilgisel oluşumu ism-i fail ve sıfattır. Arap dilbilgisinde; yapılan eylem veya yapılan iş neticesinde ortaya çıkan ürün, harflerin ortasına و (vav) harfi ilave edilerek elde edilir.
أصل (asl) kelime kökünden اصول (usul) kelimesinin türetilmesi,
رسل (rsl) kelime kökünden رسول (rasul) kelimesinin türetilmesi gibi
Benzer şekilde, ء+س+ ء (a+s+a) kökünden türeyen سَوَآءٌ sevaun kelimesi أسأء (asa)’nın bir ürünüdür; burada uzatılmış elif آ (aa), Arapça ifadelerde İsm-i Fail ve sıfatlar yapmak için kullanılan ek bir elif olarak çalışan elif harfinin çift sesidir.
Şu örneklerde olduğu gibi:
غلب (ğlb) kelime kökünden غالب (ğalib) kelimesinin türetilmesi
صدق (sdk) kelime kökünden صادق (sadık) kelimesinin türetilmesi
حکم (hkm) kelime kökünden حاکم (hakim) kelimesinin türetilmesi
سَوَآء Sevae kelimesinin sonunda olan hemzenin üzerine tenvin konulması; سَوَآءٌ “un” sesi kelimeyi belirsiz isim haline getirir…
أسأء Asa kelimesi; kötülük yapmak, yanlış yapmak, hata yapmak, günah işlemek, suç işlemek, zarar vermek, gücendirmek, bozmak, birinin üzülmesine sebep olmak, berbat etmek, kötü olmak anlamlarındadır,
سَوَآءٌ Sevaun kelimesi; kötülük yapma, yanlış yapma, hata yapma, gücendirme, küstürme, fenalık, bela, günahkarlık, kusur,… anlamlarındadır.
سوء Sue; çok kullanılan, tanınan ve kötü anlamına gelen kelime de aynı kökten türetilmedir.
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?
Kelimeye, Rabbimizin ikram ettiği Kur’an’ımıza dair hemen tüm meal, tefsir, vb kaynaklarda da aynı anlam verilir.
İlginç olan Farsça aynı harflerle yazılan ve aynı telaffuzu olan veya seslendirmesi aynı Arapça مِّثْل misl kelimesi gibi, benzer, benzerlik manalarına gelen kelimenin kullanılarak Bakara 2:23 ayeti ve diğer, Kur’anı’mızda مِّثْل misl kelimesinin kullanıldığı ayetlerde Farsça mana kullanılarak, tümüyle gerçek anlamının dışında farklı bir mana ile ayetlerin yanıltıcı ve yanlış anlaşılmasına sebep olunmaktadır.
فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ (fe/tû bisûratin min miślihi) Bu cümleyi eğerek, bükerek, çeşitli yönlere esneterek;
Onun benzeri bir sûre getirin.
Onun gibi bir sûre getirin.
Şeklindeki çeviri ile tümüyle ayetin gerçek anlamı farklılaştırılmaktadır.
Oysaki Arapça مِّثْل misl kelimesi; edebiyat ve felsefeyi ifade eden norm, standart, kural, ilke, formül, hukuk, düzenleme, temsil ve idealizm anlamlarına gelmektedir.
Ehad olan Rabbimizin Kur’an’ı bizim anlamamız için Arap lisanı ile gönderdiğini kabul ediyorsak, tüm kelimeleri olduğu gibi مِّثْل misl kelimesini de Arapça olarak anlamamız gerekmektedir…
مِّثْلِهِ(mislihi) kelimesi:
Onun normunda, onun standartında,
Onun kuralında, onun ilkesinde,
Onun formülünde, onun temsilinde…
Onun idealizminde
anlamındadır…
مِّثْل Misl kelimesi arapça doğru olarak; edebiyat ve felsefeyi ifade eden ‘norm’, ‘standart’, ‘kural’, ‘ilke’, ‘formül’,’ hukuk’, ‘düzenleme’, ‘temsil’ ve ‘idealizm’ anlamına gelir.
İbarenin son eki olan هِ (hi); açılış cümlesinde belirtilen vahiy anlamına atfen, ‘onun’ anlamına gelen üçüncü şahıs tekil iyelik zamiridir.
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?
O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar. (DİB meali)
مُّحْكَمَاتٌ Muhkemat(un) kesin kararlar ve açık hükümler içeren manasındadır,
عَلَيْكَ Aleyke kelimesinde bulunan كَ (ke), bir çok yerde sen veya siz olarak manalandırılmasına rağmen bu kez meallerde senin veya sizin olarak doğru manalandırılmıştır.
هُنَّ Hunne; …dırlar (they are)
أُمُّ Ummu kelimesi, (الْكِتَابِ) kitabın anası / …ın kökü / esası / kaynağı / nüvesi / temeli manasındadır,
وَ Ve, bağlacı ikinci cümleyi bağımsız tutan, ancak önceki cümle ile maddeyle tutarlı olan iki cümle arasındaki bağlantıdır.
أُخَرُ Aharu kelimesi; düşme, yıkılma, ihlal etme, kırma, sonlandırma, erteleme, askıya alma, geciktirme, tehir etme, engelleme, ağırdan alma, öteleme, alıkoyma, sakatlama, etkisizleştirme, devre dışı bırakma, cayma, ayrılma, kaldırma, giderme, yoksun bırakma, sakınma, kaçınma, defetme, ara verme, sonraya bırakma, uzaklaştırma, uzak tutma anlamlarına gelen خَرَّ (harre) isim fiil ve bir emir (komut) fiildir,
خَرَّ Harre kelimesi; düşüş, azalma, gecikme, bozuşmak, unutmak, son vermek anlamlarına gelen سَقَطَ (sakata) kelimesi ile eş anlamlıdır,
Ancak tüm meallerde أُخَرُ aharu kelimesine “diğeri, öteki” anlamı verilerek, gelecek (sıradaki / sonraki) ayetlerin karmaşık, zor anlaşılan, belirsiz, mecazi, müphem olduğu uydurulmuştur.
Diğerleri, sonraki ayetler sorusu, sadece ‘ilk’ ayetlerden bahsedildiği veya (آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ) âyâtun muhkemâtun denilen ayetler, bir sıra halinde ve ilk sırada gelirse veya bir sıra halinde bulunursa ortaya çıkar. Aksi takdirde kelimeyi kullanmanın bir anlamı yoktur. Birincisi yoksa sonraki veya diğeri veya (آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ) âyâtun muhkemâtun denen ayetler Kur’an’da dağılmıştır ve sırayla gelmez.
مُتَشَابِهَاتٌ Muteşabihatun kelimesi, yazılı olan eserlerde ayetin anahtar kelimesi olarak önümüze gelir ve asıl manasının dışında kullanarak uydurdukları yalanlar için Kur’an’dan yetki almak istediler. Bu nedenle ayetin tercümesinde, “Kur’an’ın bazı ayetlerinin anlamlarının sabit olmadığı için mecazi olduğunu” yanlış bir şekilde beyan etmişlerdir. Söz konusu kişiler, kötü âlimler “ مُتَشَابِهَاتٌ muteşibihâtun” kelimesini; karmaşık, zor anlaşılan, belirsiz, mecazi, ayetler (مبہم اور غیر واضح آیات) anlamına gelecek şekilde tercüme ettiler. Diğer bir kısım ise مُتَشَابِهَاتٌ muteşâbihât(un) kelimesine, olasılık ve kafa karışıklığı içeren olarak mana verdiler.
Fakat görmek istemeyenler, آيَاتٌ ayatun kelimesinin مُتَشَابِهَاتٌ muteşâbihât(un) kelimesi ile birlikte gelmediğini kabul etmediler. Oysaki bir önceki cümlede آيَاتٌ ayatun kelimesi مُّحْكَمَاتٌ muhkemâtun kelimesi ile beraberdir…
مُتَشَابِهَاتٌ Muteşâbihât(un) kelimesi أُخَرُ aharu kelimesi ile birlikte gelmesine rağmen, tüm meal, tefsir, vd yazılı eserlerde sinsice, ibare sanki آيَاتٌ مُتَشَابِهَاتٌ ayatunmuteşâbihât(un) olarak gelmiş gibi yer almaktadır.
Bize ikram edildiği açık ve anlaşılır şekilde beyan edilmiş olan kitabımızda; mecazi, belirsiz anlamı olan ayetler olduğunu yazmak ve söylemek açıkça Rabbimize meydan okumak ve (haşa) Rabbimizi, kitabında söylediğinin tam tersini söylemekle suçlamaktır!..
استعاري İstiâri kelimesi Arapça lisanında; mecazi, remzi, timsali, benzetme, anlamında kullanılır,
مبهم Mubhem kelimesi, غامض ğâmid kelimesi, ملتبس multebisun kelimesi Arapça lisanında muğlak, belirsiz, karışık, açık olmayan anlamlarında kullanılır.
مُتَشَابِهَاتٌ Muteşâbihât(un) kelimesi مْتشابه Muteşâbih kelimesinin çoğuludur ve kuşkulu şüpheli hayal, aldatıcı karar verme hesaplama, yanıltıcı ifade fikir, karmakarışık düşünceler, yanlış benzerlik, sahte uydurma fikir düşünce, başka bir şeye benzer bir şey alma, güçlük çekme, başka bir şeye paralel, eşit veya aynı olan bir şeyi yanlış veya yanlış alma anlamlarına gelmektedir…
Kendisinden sonra gelen فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ feemmelleżîne fî kulûbihim, “kalplerinde ne varsa” için kullanılmıştır;
Ve onların kalplerinde bulunan sahte fikirleri (şüpheli hayalleri / aldatıcı halleri / kafa karıştırıcı düşünceleri / yanlış benzerlikleri) uzak tutun (engelleyin / kaldırın).
فَيَتَّبِعُونَ Feyettebi’ûne kelimesi fiilen, aslında gerçekte anlamında olan ف (fe) harfi ile başlamaktadır, “takip edenler, arayanlar, peşinden koşanlar, kovalayanlar” anlamındadır.
مَا Ma kelimesi geçmiş zaman fiili veya isimden önce gelirse ما النافیہ (maannafiye) olarak adlandırılır ve olumsuzluk manası verir. Geçmiş de devam eden fiil öncesinde ve şahıs zamiri olarak gelirse …dığı/dıkları, … ki, …dığını anlamına gelir.
مَا تَشَابَهَ Ma teşabehe kelimesinde, مَا (ma) olumsuz olmayıp, …dığı/dıkları, … ki, …dığını anlamındadır.
تَشَابَهَ Teşabehe Kuran’ın açık ayetleri hakkında kalplerinde karışıklık, şüphe ve şüpheler nedeniyle sapan, saptıran, ihlal eden, ihlal eden ve dallanan çarpık kişilerin eylemini ifade eden şimdiki zamanın çoğul fiilidir. Delilikleri, sapkınlıkları, bunamaları ve düşünce veya inanç farklılıkları nedeniyle benzerlik, icat ederler ve “ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ minhubtiġâ elfitneti” inandıkları şeylere eşit hale getirerek kışkırtma, yıkıcılık ve isyan için kışkırtma arayışına girerler.
ابْتِغَاءَ ibtiġâe kelimesi; bir şeyi güçlü bir şekilde arzulamak, amaç, amaçlamak, arzulamak, imrenmek, dilemek, istemek, peşinde koşmak anlamına gelir…
تَأْوِيلِ Te’vîli kelimesi bir şeyleri bir araya getirmek, bir şeyi esnetmek, açıklama ve yorumlama anlamına gelir.
وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِه Vebtiġâe te’vîlih(i); ve şeyleri bir amaç için bir araya getirmek / ve onu esnetmeyi hedeflemek.
وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ Vemâ ya’lemu te’vîlehu illa(A)llâh(u) ayetinde bulunan مَا ma kelimesi yukarıda bulunan kısa izaha göre olumsuzluk anlamında olmayıp; …dığı/dıkları, … ki anlamındadır. Ancak mealler, tefsirler ve diğer yazılı kaynaklarda yanlış mana verilerek anlam değişikliği yapılmıştır.
وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ
Onların bir araya getirdiklerini sadece / ancak ALLAH bilir
İlimde köklü, sağlam olanlar her şey Rabbimizden’dir inancıyla kabul ettik derler
وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الْأَلْبَابِ
Ve bunu hatırlayanlar, sadece en önde gelen zihin / idrak / anlayış / akıllardır.
Ali İmran 3:7 ayeti; Muhkem ve Müteşabihat kavramları ve bunlar arasındaki ilişkiyi gösteren temel ayet olarak kabul edilir. Buna göre müteşabih, içinde eğrilik barındıran ya da anlaşılmaz olan şeklinde anlaşılmıştır. Bu anlayış; gönderdiği kitabın çelişkisiz ve açıklayan olduğunu belirten ALLAH ‘ın çok sayıda ayeti ile açıkca bir çelişkili bir durumdur…
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda mealin aşağıdaki gibi olması daha uygundur.
Kitabınızda kesin hükümlerin ayetlerini (açık hükümlerin ayetlerini) ortaya çıkaran (indiren) O dur. Onlar kitabın esaslarıdır (temelidir) ve onların kalplerinde bulunan sahte fikirleri (şüpheli hayalleri / aldatıcı halleri / kafa karıştırıcı düşünceleri / yanlış benzerlikleri) uzak tutar (engeller / kaldırır). Gerçekte (aslında), aldatma (çarpıklığı) takip edenler ondan fitne ararlar (onu esneterek bir araya getirirler) ve onların bir araya getirdiklerini sadece (ancak) ALLAH bilir. İlimde köklü, istikrarlı ve sabit olanlar, her şey Rabbimiz’dendir inancıyla kabul ettik derler ve hatırlayanlar (bunu hiç unutmayanlar) sadece en önde gelen vahiyle beslenen zihinlerdir (akıllardır).
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?