بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اللّهُ لاَ إِلَـهَ – Allahu Lâ İlâhe
اللّهُ kelimesinin kökü; putları ifade etmek için kullanılan ھ+ ل+ء (hemze + lam + he) olarak üç harften oluşan ألّه kök kelimesi değildir!
اللّهُ kelimesi, iki harf kökten oluşan ھ + ل (lam + he) له dan türetilmiştir.
- ھ+ ل+ء (hemze + lam + he) harflerinden oluşan (ألّه/ إله) kelimesi ile
- ھ+ ل (lam + he) harflerinden oluşan (له) kelimesini Arapça sözlüklerde arayarak bu iki kök kelime ve anlamlarının arasındaki farkı görebilirsiniz.
Ancak Müslüman alimlerimiz; Kur’an tercümanları veya Müslüman yayıncılar tarafından derlenen sözlüklerde hem ALLAH’ı hem de putperest ilahları veya tanrıları türetmek için tek kök kelime olan hemze + lam + he (ألّه / إله) kökü kıstas alınarak, Kur’an’ın meal veya çevirilerine putçuluk ve paganlığın sinsice taşınmasına ve yerleşmesine sebep olunmuştur.
Pagan ve putçu olanlar ALLAH (اللّهُ) kelimesini put, ilah veya tanrı ile aynı kök olan “إله” kelimesinden türeterek “إله” kelimesinin önüne ال ilave ederek ALLAH (اللّهُ) kelimesini özel veya özellikle bilinen bir ilah yaptılar. Oysaki Kur’an’da ALLAH’ın (اللّهُ) ilah olduğu belirtilmemesine rağmen, kelime oyunları ve yanlış tercüme vasıtasıyla, alimler(!) ALLAH’ı ilah yaparak, “ALLAH’tan başka ilah yoktur.” çevirisini uydurup zihinlere kazımışlardır.
ھ+ ل+ء (hemze + lam + he) ve ھ+ ل lam + he kök kelimelerini inceleyelim.
ھ+ ل+ء (hemze + lam + he)
Kök anlamı; ululaştırmak, bir kişiye veya bir şeye aşırı saygı, hayranlık göstermek, bir kişi veya nesneyi övmek, kutsal saymak, bir nesne veya kişiyi tanrı konumuna getirmek, idol yapmak, ilahlaştırmak, yüceltmek, tanrılaştırmak, putlaştırmak anlamlarına gelmektedir.
إله İlah kelimesinin anlamı: ilah, tanrı veya tanrıça, ilahi olarak tapınılan, ibadet edilen herhangi bir nesne.
- الإيمان بوجود إله (El iman bivucudillah) cümlesi (tanrının varlığına inanmak) teizm anlamına gelir,
- المؤمن بوجود إله (El mü’min bivucudillah) cümlesi (tanrının varlığına inanan) ise teist anlamına gelir.
Oysa “آله ” türevi, tanrılarını bir yüce Tanrı’nın mini tanrıları olarak aldıkları Arap putperestlerinin müşrik inancını tekrar tasvir eden “mikro” veya “mini” anlamına gelir.
الإِلهِيَّات El İlahiyyat kelimesi de “teoloji”, “din çalışması” veya “teistik” anlamına gelen aynı “إله” kökünden türetilmiştir. Aynı kökten türetilmiş أُلُوهِيَّة (uluhiyye) kelimesi ise ilahlık, tanrı gibi olma durumu, dini inançlar anlamlarına gelmektedir.


Hangi din olursa olsun ibadet etmek ve vazedilen ritüelleri yerine getirmek için bir ilah veya tanrı figürüne ihtiyaç duyar. İşte bu yüzden bilginlerimiz, ALLAH (اللہ) kelimesini yanlış bir şekilde ilah kelime kökünden türetmişler ve O’na yapılacak ibadet ve yönelişleri, müşrik pagan ataların pis ilahlarına taptıkları ritüellere benzeştirmişlerdir. Oysa İslam, ALLAH tarafından insanlığa teklif edilmiş bir yaşam biçimidir. Ancak bu ve benzer anlayışların etkisiyle bir ritüeller inancına büründürülmüştür. Muhammed (as) ve sadık sahabelerinin ölümünden sonra İslam; kitleleri güden bir ritüeller dinine dönüştürülerek, kendisi asla idol olmayan ALLAH, geçmiş dönemlerin karanlık çağ putperestliği ve müşrikliğini yeniden başlatmak için yanlış şekilde, oluşturulan din anlayışının yüce bir tanrısı haline getirilmiştir.
Tam da burada, ilah veya tanrı figürüne ihtiyaç duyma konusunda şu noktayı da açıklığa kavuşturmak gerekir. ALLAH’ı insan zihnin kapsamı içinde sebep sonuç ilişkisine dayalı bir gerçeklik olarak tanımlamak, ALLAH’ı çevreleyen ya da kapsamaya çalışan bir aklın tasavvurudur. Bu akıl, ALLAH ile mücadele içindedir. Oysa ALLAH gerçeğin ta kendisidir ve onu kuşatabilecek bir zihin düşünülemez. İşte bu anlayışla ALLAH’ı başka varlıklar gibi saymak şirkin ta kendisidir. Burada şirk olan ALLAH’ı da diğer mevcutlar listesine katmaktır. Böylelikle ALLAH, her ne kadar sıfatları “en geniş” anlayış ile ifade edilmeye çalışılsa da yaratılmış varlıklar ile benzer bir sahaya indirgenmiş olunur. Diğer yandan ALLAH’ın Kur’an’da İlah olarak tanımlayıp bize bildirdikleri yaratılmışlardır. Bunlar insanlar tarafından tapılacak ve yardım istenecek varlıklar olarak tanımlanmaktadır. Kur’an’ımızda geçen “İlah” ibaresi hem anlam hem de etimolojik olarak “sahte olan” ve “gerçek olan” ayrımını içermez. Bu söylem; sadece ALLAH’ı ilah olarak gören anlayışın, kendini tefsir ile temize çıkarma gayretidir.
*****
Hac 30 ayetinde Rabbimiz; فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ
“İdollerin pislik olduğunu ve onlardan sakınılması, kaçınılması” gerektiğini vurgular.
İdollerden kaçınılması gerektiği apaçık ortadayken, bir kısım alimlerimizin ilahların pisliğinden sakınmak ve ALLAH’ ı putların pisliğinden uzak tutmak yerine, aynı kök kelimeden hemze + lam + he (ألّه), ALLAH (اللّهُ) kelimesi türetmişler sonradan gelenler de bu oluşumdan hiçbir şekilde rahatsız olmamışlardır.
Müşrik putperest inançlarını tatmin ve taklit etmekten başka bir gerekçe olmaksızın (اللّهُ) ALLAH kelimesinin Arap müşrik zihniyetinden esinlenerek, ilah/put kökünden kasten türetilmesi, ALLAH’ı aşağılanan ilâhlar ile aynı seviyede denk tutulmasına neden olmuştur.
ALLAH’ın bir ilah olduğu doğru değildir ve اللّهُ kelimesi aslında puta tapılan ilahları türetmek için kullanılan hemze + lam + he (ألّه) kökünden türememiştir.
Ancak, cansız ilahlar ve yasaklanmış ibadetlerinin kökünden ALLAH (اللّهُ) kelimesini türeten gafil alimler ve onların kör müritleri, hemze “ء” ile kök Arapça bir kelime gelmediğini ve dolayısıyla hemze + lam + he (ھ+ ل+ء) ve lam + he (له) aynı kökler olduğunu söylerler.
Bu kişiler ve takipçileri (ء) hemze’nin bulunduğu;
ء ت ي ; ء خ ذ ; ء س س ; ء ف ل ; ء ك ل ; ء ل ل ; ء م ر ; ء م ن ; ء وب ; ء و لköklerini ve diğerlerini de hatırlamaları gereklidir.

“ALLAH”, eşsiz özellikleriyle herkes tarafından bilinen aynı zamanda evrensel ve ehad olan Rabbimizin diğer unvanlarını yitirmeyen Arap dilinde sadece Rabbimizin sıfatı, unvanıdır.
Meryem 19;65
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا۟
Rabbu-ssemâvâti vel-ardi vemâ beynehumâ fa’budhu vastabir li’ibâdetih(i) hel ta’lemu lehu semiyyâ(n)
(ALLAH) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu hâlde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabırlı ol. Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? (DİB Meali)
ل + ه (lam + he)
” اللہ ” kelimesinin gerçek kökü (lam + he) “له” dir. Bu durum iki harfli kökler hakkında hiçbir bilgisi olmayan alimlere ve onların takipçilerine muhtemelen garip görünecektir. Ancak gerçekte bu kök “له” (lam + he) Arapça dilinde mevcut olup tüm standart akademik sınıf uluslararası Arapça sözlüklerinde usulüne uygun olarak bulunur.



” له ” ALLAH’ın tüm sıfatlarını tasvir eden benzersiz bir ön köktür.
Hemze + lam + he harflerinden oluşan “ألّه” ve “إله “ kök kelimeleri cansız tanrıları, tanrılara tapınmayı, putperestliği, dini ritüelleri, dini, inancı ve teizmi ifade eder,
Lam + he harflerinden oluşan “له” kök kelimesi ise; her an diri olan, her şeyin kendisine ait olduğu, her şeyin yaşayan sahibi, liyakate ve itibara göre meselelere karar veren, sebep olan, her türlü ölçünün ötesinde güçlü, yaratan, Rab, yapıcı, …….. Tek, benzersiz ve eşsiz olan ALLAH…
اللہ kelimesi له kök kelimesine ilave edilen belirlilik takısı ال ile له + ال= اللہ türetilmiştir.
Bu nedenle, “له ” kök kelimesi ile “ال” (el) belirlilik takısının doğrudan birleşimi nedeniyle, “اللہ ” kelimesi, ALLAH’ın sıfatlarına tam olarak uyan ilk kök “له” ın tüm temel özelliklerini çevreler.
Farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde, farklı zaman dilimlerinde ilahlarını farklı sıfat veya yeteneklerle tanımlayan, ayıran pagan inancı yüzyıllar boyunca devam etmiş ve halen devam etmektedir,
Ay tanrısı Aztek kültüründe coyolxauhqui; Maya kültüründe ixchel; Grek kültüründe selene (daha sonraları artemis olarak ilişkilendirilmiştir); Roma kültüründe diana; Çin kültüründe chang’e (chang o); Japon kültüründe tsuki-yomi; Eski Mısır’da ayın durumuna göre yah, khonsu, thoth; Güneybatı Yemen kültüründe ilmuquh vey almaqah; Pagan Arap kültüründe hubel olarak adlandırılmış ve benzer rituellerle kendilerine ibadet edilmiştir.
Güneş tanrısı Aztek döneminde huitzilopocochtli; Eski Mısır döneminde ra; Roma ve Grek döneminde apollo; Eski Japon döneminde amaterasu, olarak adlandırılarak yine benzer ritüeller ile kendilerine ibadet edilmiştir.
İlah örneği konusunda farklı coğrafya ve medeniyetlerde, içeriği aynı fakat isimleri ayrı olan ilahlara ibadet edildiğini vurgulamak için isimleri bu seçilenlerden farklı olan ilahlara ve detaylarına yapılacak basit araştırmalarla kolaylıkla ulaşılabilir.
Sadece Ay ve Güneş ile sınırlı olmayan çok farklı meziyetlerle tanımlanan sayısız ilahlar yeryüzünün farklı yerlerinde farklı din ve kültürlerde mevcut olmuş ve halen de varlıklarını sürdürmektedirler.
Pagan aklının veya ilahları hayatlarında hâkim kılan aklın eşsiz, kıyas edilebilecek benzeri kesinlikle olmayan, tek olan ALLAH inancını kabul etmemesi Hud as’ın çağrısına karşılık verilen cevapta gayet açık olarak önümüzdedir,
Araf 7;70
قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِنَعْبُدَ اللّٰهَ وَحْدَهُ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَاۚ فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
Kâlû eci/tenâ lina’buda(A)llâhe vahdehu veneżera mâ kâne ya’budu âbâunâfe/tinâ bimâ ta’idunâ in kunte mine-ssâdikîn(e)
Onlar, “Sen bize tek ALLAH’a ibadet edelim, atalarımızın ibadet edegeldiklerini bırakalım diye mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı bize getir” dediler. (DİB meali)
Hud as cevabı ilahların veya ilahlarının aslında özünün ne olduğunu bize açıklıyor:
Araf 7;71
اَتُجَادِلُونَن۪ي ف۪ٓي اَسْمَٓاءٍ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَا نَزَّلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ
Kâle kad veka’a ‘aleykum min rabbikum ricsun veġadab(un)etucâdilûnenî fî esmâ-in semmeytumûhâ entum veâbâukum mâ nezzela(A)llâhu bihâ min sultân(in)fentazirû innî me’akum mine-lmuntazirîn(e)
ALLAH’ın, haklarında hiçbir delil indirmediği, yalnızca sizin ve babalarınızın uydurduğu birtakım isimler (düzmece tanrılar) hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? (DİB meali)
Halen de hayatımızda, farkında olduğumuz veya olmadığımız ilahların varlıklarını sürdürme konusunda ısrar etmekteyiz. Yakından bakıldığında hayret ettirecek derecede zihinlere nüfuz ettirilmiş bu isim ve ritüellerin birkaçına göz gezdirelim…
Günler ve ayları takip etmek üzere kullandığımız takvimde geçen, aslında hiç dikkatimizi çekmemiş son derece tanıdık olan ayların isimlerine baktığımızda çoğunda gizlenmiş anlamlar ve ritüeller ile karşılaşırız. Temmuz bunların en çarpıcılarındandır:

Takvimlerimizde bulunan ve bize ait olduğunu düşündüğümüz: Şubat, mart, nisan, mayıs, haziran, vd ayların asıl olarak ne ifade ettiğini merak ediyorsanız biraz zaman ayırarak araştırmanızı rica ederiz.
Son yıllarda ısrarla tanıtımı yapılarak çizgi filmler ile çocukların, film ve diziler ile yetişkinlerin zihinlerine yerleştirilen Cadılar Bayramı:

Batı dillerinde kullanılan haftanın günleri de pagan ritüellerinden özenle seçilmiştir:
Sunday/Pazar:

Monday/Pazartesi :

Tuesday/Salı :

Wednesday/Çarşamba :

Thursday/Perşembe (Thor):

Gerçekte pagan ilahlarından biri olan Tor, elinde büyük bir çekici ile hayatımıza çizgi filmler aracılığıyla süper kahraman olarak yerleştirilen karakterlerden biridir.
Friday/Cuma (Frigg) :

Markaların birçoğu da benzer konumda imgesel anlamları alışkanlıklar üzerinden yaşamımıza sokarak zihinlerde sempati oluşturmaktadır.
Freja veya Frigg bir kahve markasının sembolü olarak günlük hayatımızda yer almaktadır. Freja veya Frigg day, aynı zamanda afrodit / venus / isis günü anlamındadır…

Saturday/Cumartesi :

Roma paganizminde Saturnalia bayramı olarak tanınan ve ibadet edilen günün yüzyıllar sonrasında aynı tarihte farklı ad ve kutlama olarak yansıması ilginç olup bu tür anlayış ve yönelişlerin halen devam ettiğini göstermektedir.

Beltane olarak anılan ve gece ateş yakarak eğlence ile devam eden ritüel de bir pagan bayramıdır. Ancak ne hikmetse şekil değiştirerek aynı 1 Mayıs tarihinde, bazılarına göre Bahar Bayramı bazılarına göre Emekçi Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Bunların ve daha birçoğunun hepsi bir tesadüf olabilir mi?

Genel olarak birçok tarihçiye göre Yahudilik bilinen en eski tek tanrılı din olup Hristiyanlık ve İslama kaynaklık etmiştir. Toplumumuzda var olan Yahudiliğin tek tanrı dini olduğu inancı biraz incelemeye başlandığında, aslında birden çok tanrının varlığı rahatlıkla görülebilir.
Konu ile ilgili olarak Tel Aviv üniversitesi profesörlerinden Ze’ev Herzog tarafından 29 Ekim 1999 tarihinde Haaretz gazetesinde yayınlanan makalesini okumanızı tavsiye ederiz: https://ksuweb.kennesaw.edu/~tkeene/ogtIsraelHerzog.pdf
Çok tanrının en belirgin örneklerinden birisi golden calf olarak adlandırılan buzağı ilahıdır. Halen İsrail de bir kasabada bu olay canlandırılarak tekrar hatırlatılır.

Tanah bölümlerinde birçok ilah ve ilahenin adını geçmektedir.
The Hebrew Goddess (ISBN 0-8143-2271-9) Raphael Patai tarafından yazılan kitapta, bu ilahların bir kısmı hakkında bilgi verilmektedir, konu ile ilgili farklı kaynaklara da kolaylıkla ulaşılabilir.
Listelenen ilahlar arasında ilgimizi çeken bizim de günlük hayatımızda kullandığımız kısmet ifadesinin karşılığı olan ilahe Ashima, yine Arap paganların kader ilahesidir. Kur’an’ımızda geçtiği için bilinen Menat ile bağlantılıdır. Ayrıca tek tanrı olarak kabul ettikleri Yahvenin hanımı ve tanrıların annesi olarak anılan ilahe Ashera veya diğer deyişle pagan Arapların ilahesi olan Elat, diğerlerinin arasında farklı olarak göze çarpmaktadır. Ayrıca Âdem as’ın ilk hanımı olduğunu iddia ettikleri ilahe Lillith (toplumumuzda da inanılan loğusalık döneminde çocukları öldüren) belli başlılarıdır. Daha fazla Yahudilere ait ilah veya ilahelere kısa bir araştırma yaparak kolayca ulaşabilirsiniz.


Ayrıca Yahudilerin de kabul ettiği balık ilah olan NUN, etkisini farklı biçimde Hristiyanlıkta da göstermektedir.

Bahsettiğimiz ve örneklediğimiz başlıklar halen devam eden pagan dini ve ilahlarının oldukça küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Aslında günlük hayatımızı kuşatmış olan ve tatil imkanı sağladığı için hoşumuza giden tüm kutlanılan gün, hafta gibi kutsallaştırılmış günlerin de adet, gelenek, görenek olarak farkında olmadan uyguladıklarımızın da tamamının arkasında insanlar tarafından oluşturulup yerleştirilmiş bir pagan propogandası mevcuttur.
Konu ile ilgili inceleme yapmak isterseniz şu birkaç örnek soru ile size yardımcı olalım. Soruların arka planlarına göz atmanızı öneririz…
- İslam için herhangi bir delil, ispat olmadan yeşil renk kim tarafından seçilmiştir?
- Neden mahkemede hâkim, yargıç, avukat, siyah renkli cüppe giyer?
- Neden üniversite mezuniyetinde siyah cüppe ve adı kep olan başlık takılır?
- Neden evlenirken yüzük takılır? (Bağlılık simgesi olması gerçek dışıdır…)
Bu ve benzeri birçok yaşamımızda yer etmiş ritüelleri sorgulamanızı rica ediyoruz.
*****
لاَ Lâ; olumsuzluk edatı olarak, kendisini takip eden ismin yokluğunu gösterir. Olumsuzluk yanı sıra; hiç bir, hiç, yok, değil anlamı katar.


Bakara 255
اللّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ
ALLAH, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur (DİB Meali)
- اللّهُ ALLAH
- لاَ إِلَـه ilah değildir.
- إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ Sadece O hayyum, kayyumdur…
“ALLAH ilah değildir. Sadece O hayyum, kayyumdur (canlı, yaşayan).
Bakara 2;255 ayetinin muhtelif mealler ve diğer yazılanlarda; “O’ndan başka ilah, tanrı yoktur” ifadesi farklı biçimlerde karşımıza çıkar. Fakat, başka kelimesi de yoktur kelimesi de ayette geçmemektedir. Çevirilerde Lâ ibaresine, Arapça Leyse anlamı giydirilmektedir ve bu çeviri galatı meşhur olmuştur. ALLAH’ın diğer ilahlardan farklı olduğu, tefsirler ile yapılmaya çalışılır.
Ancak tüm gelenekte ALLAH diğer ilahlar gibi tasavvur edilmek istenmiş ve cümle metnin gereği olması gereken şekilde doğru tercüme edilmemiştir.
(اللّهُ) ALLAH (لاَ) değildir (إِلَـهَ) ilah
İbarenin doğru olarak kelime kelime tercümesi bu şekildedir.
“اللّهُ لاَ إِلَّهَ” ifadesinin kelimesi kelimesine doğru tercümesi; “ALLAH ilah değildir.”
Kuran’ı tebliğ eden alimlerimiz ve onların temsilcileri bunu hazmetmezler, çünkü onların birçoğu Kur’an’ın Arapça’ dan başka herhangi bir dile tercüme edilemez olduğu iddiasındadırlar. Onlar, Kuran’ın doğru tercümesi ışığında yanlış olan inançlarını terk etmek istemezler.
Pagan inancın geliştirdiği ve halen devam eden akıl, asla farklı ilahların yaptıkları veya onlara yüklenen görevleri sadece eşsiz ve benzeri olmayan Rabbimizin yapabileceğini bildikleri halde, inceliği algılamamakta ve ALLAH’ı diğer ilahlar ile yan yana koyabilmektedir.
Oysa ki Rabbimizin bize arapça lisanı ile ikramı olan Kur’an’ımızda çok kolay anlayabileceğimiz şekilde mevcuttur. Musa as ile ilgili olan izleri takip ettiğimizde Taha suresi 20/12 ayetinde Rabbimiz
Taha 20;12
إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
Ben şüphesiz senin Rabbinim; ayağındakileri çıkar, çünkü sen, kutsal bir vadi olan Tuva’dasın (DİB meali)
Kendisini “Ben senin Rabbinim kelimeleri ile kendi tanımını yaptıktan sonra;
Taha 20;14
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
“ben ALLAH’ım ilah değil sadece/ancak benim”
kelimelerini takip eden; فَاعْبُدْنِي emri “yerine getir / hizmet et“ anlamı olması gerekirken “ibadet edin” olarak tercüme edilmektedir.
Arapça عبد (abd) kelimesi semitik kökenli “abd” (ع ب د) kelimesi ile aynıdır.
عبد (abd) kelimesinin asıl anlamı “insan” veya “hizmet eden” olmakla birlikte Arapçada “itaatkâr” anlamında kullanılmıştır.
عبد Abd kelimesi Kur’an’ımızın kelimesidir. Ancak yanlış olarak, başlangıçta Kur’an’ımızı ilk tercüme eden Farisi, Zerdüşt ve Maniheist kökenli alimler tarafından, Farsçada kullanılan عبادت (ibadat) ve عبودیت (ubudiyet) kelimeleriyle değiştirilmiştir. Arapça fiil isimleri عِبَادَة (ibade) ve عُبُودِيَّة (ubudiyye) yerine Farsça عبادت (ibadet) ve عبودیت (ubudiyyet) sözcükleri kullanılmıştır.
Oysa Arapça “عبد” (abd) kelimesinin anlamı; doğru olarak hizmet etmek, itaat etmek ve teslim olmak demektir. Arapça “عبادۃ” (ibadet) kelimesi hala tüm Arap ülkelerinde “hizmet edenler” anlamında kullanılmaktadır. Hiçbir köle ya da çalışan aslında iş sahiplerine ibadet etmez yani tapmaz. Sadece itaat ve hizmet eder. Bugüne kadar hiç sahibine tapan bir köle görülmüş müdür?..
Dolayısıyla Kuran’da kullanılan Arapça “عبد” (abd) kelimesi ve türevleri, kulluk ve itaatten başka bir anlamı ifade etmemektedir. Ayrıca Arapça العِبَاد (el ibad) kelimesi, günümüzde hala “insanlık” anlamında kullanılmaktadır.
حقوق العباد “Hukukul ibad” tabiri Arapça’da hala “insanların hakları” anlamında kullanılmaktadır.


Arapça عبادۃ ibadet kelimesi, halen günümüzde de hizmet eden anlamı ile kullanılmaktadır.

Bizden kendisine asla tapmamızı istemeyen emretmeyen Rabbimiz; tüm yarattıkları için geçerli, kendisine ait sistemin uygulamasını yerine getirmemizi ve kendisine hizmet etmemizi istemektedir.
Firavun ve kavminin yaptıkları ne varsa yerle bir edildikten sonra Musa as kavmi ile olan yolculuğunda putperest kavmi ile karşılaştıklarında kavminin istekleri tümüyle akıl dışıdır:
Araf 7;138
وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَآئِيلَ الْبَحْرَ فَأَتَوْاْ عَلَى قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلَى أَصْنَامٍ لَّهُمْ قَالُواْ يَا مُوسَى اجْعَل لَّنَا إِلَهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ
İsrailoğulları, “Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait ilâhları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir ilâh yapsana” dediler. Mûsa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz.” (DİB meali)
Musa (as)’nın kendilerine verdiği cevabı dikkatlice okuduğumuzda, tercümeler veya tefsirlerde de yaklaşık aynı cümle ile karşılaşırız: ALLAH’tan başka…
Araf 7;140
قَالَ أَغَيْرَ اللّهِ أَبْغِيكُمْ إِلَهًا وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
Sizi alemlere üstün kılmış olan ALLAH’tan başka bir tanrı mı arayacağım?” dedi. (DİB meali)
Yaşadığı zaman içerisinde yukarıda gördüğümüz ayetler doğrultusunda, ALLAH’ın ilah olarak algılanmaması için mücadele eden Musa (as)’ya yapılanın haksızlık olduğu ortadadır. Bu haksızlık halen devam etmektedir.
Okunuşu, telaffuzu ve yazılışı aynı olan Farsça غَيْرَ “gayri” kelimesi; … den başka, …başkası anlamlarındadır.

Günümüzde de halen kendi lisanımızda “…başkası, …diğeri, …olmak üzere” gayri kelimesini farsça anlamında kullanmakla beraber Arapça anlamını da kullanmaktayız.
غَيْرِ kelimesi Arapça “…olmayan” anlamındadır
Gayri meşru = meşru olmayan
Gayri menkul = menkul olmayan
Gayri muslim = muslim olmayan
Öncelikle Rabbimizin bize ikramı olan Kur’an’ımızın Arapça lisanı ile indirildiğini kabul etmemiz gerekmektedir. Araf 7;140 ayetinin Arap lisanı ile doğru tercümesi aşağıdaki gibi olmalıdır.
أَغَيْرَ اللّهِ أَبْغِيكُمْ إِلَهًا ALLAH olmayan, ilah mı arayacağım!..


Kur’an’ımızın hiçbir ayetinde Rabbimiz kendisini ilah olarak tanımlamamıştır. İlah kelimesi, Rabbimiz için inanmayan, pagan, putperestler tarafından kullanılmaktadır.
Musa (as) Rabbimizden asla ilah olarak bahsetmemesine rağmen;
Araf 7;105
حَقِيقٌ عَلَى أَن لاَّ أَقُولَ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقَّ قَدْ جِئْتُكُم بِبَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَرْسِلْ مَعِيَ بَنِي إِسْرَائِيلَ
Bana, ALLAH’a karşı sadece gerçeği söylemem yaraşır. Ben size Rabbinizden açık bir delil (mucize) getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder. (DİB meali)
Ancak Firavun ısrarla ve inatla ALLAH yerine “Musa’nın ilahı” tanımını kullanmaktadır.
Mu-min 40;36-37
أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا وَكَذَلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ
Firavun dedi ki: “Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ’nın ilâhını görürüm(!) Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.” Böylece Firavun’a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun’un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı. (DİB meali)
Nas suresinin 114;3. ayetinde (إِلَهِ النَّاسِ) “insanların ilahı”, yani insanlar tarafından benimsenen ilah anlamında kullanılmıştır. Nas suresinde geçen “رب” (Rab), “مَلِكِ” (melik/kral), “إِلَهِ” ve “مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ” ibarelerinin meallerde halen sorgulanmadan nasıl olup da ALLAH ile aynı kategoriye alınarak tercüme edildiği şaşırtıcıdır. Oysaki sığınmamız sadece Rabbimize, ALLAH’a olmalıdır.
Araf 7;200
وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen ALLAH’ a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (DİB meali)
Nahl 16;98
فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan ALLAH’ a sığın (DİB meali)
Mumin 40;56
إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ إِن فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَّا هُم بِبَالِغِيهِ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
ALLAH’ ın âyetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya, onların kalplerinde ancak bir büyüklük taslama vardır. Onlar, tasladıkları büyüklüğe asla ulaşmazlar. Sen ALLAH’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. (DİB meali)
Fussilet 41;36
وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen ALLAH’ a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (DİB meali)
Araf 7;158
لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِـي وَيُمِيتُ
O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. (DİB Meali)
İlah değildir, ancak (sadece) O hayat verir ve öldürür.
Yukarıdaki 2:255 ve 7:158 ayetlerinin hem doğru hem de yanlış tercümelerine dikkatlice bakıldığında, putperestlerin tanrısının bir görüntüsünün, ay tanrısı olarak da bilinen yüce veya ana tanrıları Hubel’in onlara yaşam ve ölüm verdiği inancının, açıkça her iki ayetin ana akım yanlış tercümesine eklendiği görülebilir.
Gerçekte ilahları, cansız ölü putlara çağrılır, ancak ALLAH cansız bir ölü değildir.
ALLAH, her zaman yaşayan yaratıcıdır. Tüm evrenlerin ve göklerin ve yerin içindeki ve dışındaki her şeyin her zaman sahibi ve tek hakimidir. Yaşam, diriltme ve öldürme gücü yalnızca ALLAH’a aittir.
Âl’i İmran 3;6
لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
İlah değil fakat (sadece/ancak) O aziz, hakimdir.
En’am 6;102
ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ
Rabbiniz olan ALLAH’ınız ilah değildir fakat (sadece/ancak) O her şeyin yaratıcısıdır.
Bakara 2;163
وَإِلَـهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
وَإِلَـهُكُمْ ;Ve sizin (tek ilah, ilah olarak anlayışınız, yönelişleriniz) ilahınız ilahtır
وَاحِدٌ ; tek, eşsiz, benzersiz olan
لاَّ إِلَهَ ; ilah değildir
إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ ; Ancak (sadece) O, rahman rahimdir
وَإِلَـهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
Ve sizin (tek ilah, ilah diye aklınızda-hayatınızda bildiğiniz ilah anlayışlarınız, yönelişleriniz, yöneldiğiniz) ilahınız ilahtır. Tek (eşsiz / benzersiz) olan ilah değildir. Fakat (sadece) O rahman, rahimdir.
Sad 38;5
اَجَعَلَ الْاٰلِهَةَ اِلٰهًا وَاحِدًاۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ
“İlâhları bir tek ilâh mı yaptı? Gerçekten bu çok tuhaf bir şey!” (DİB meali)
Nebilere karşı çıkanlar, ALLAH’ı ısrarla tek ilah olarak adlandırmakta ve kabul etmeyecekleri tek ilahtan bahsetmektedir. Oysa ALLAH ilah değildir.
Yazılanların da yazılacakların da geleneksel algılar ile yoğrulmuş anlayış sahipleri için asla yeterli olamayacağını biliyoruz. Aramızı ayıran aslında basit bir çizgi olduğunu hatırlatmak için mümkün olduğu kadar kısa bahsettik. Sayfalarca yazılacak bir konu olmasına rağmen, ehad olan Rabbimiz asıl gerçeği en kestirmeden bize şöyle söylüyor:
Sebe 34;20
وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ اِبْل۪يسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ اِلَّا فَر۪يقًا مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Şeytan, onlar hakkındaki zannını doğru çıkardı. İnananlardan bir grup dışında hepsi ona uydular. (DİB meali)
Yukarıda geçen ayeti yeniden hatırlatarak, Rabbimizin sorusunu tekrarlamak istiyoruz:
Meryem 19;65
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا۟
Rabbu-ssemâvâti vel-ardi vemâ beynehumâ fa’budhu vastabir li’ibâdetih(i) hel ta’lemu lehu semiyyâ(n)
(ALLAH) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu hâlde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabırlı ol. Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? (DİB Meali)
Araf 7;71
ف۪ٓي اَسْمَٓاءٍ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَا نَزَّلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ
ALLAH’ ın, haklarında hiçbir delil indirmediği, yalnızca sizin ve babalarınızın uydurduğu birtakım isimler (düzmece tanrılar) hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? (DİB meali)
*****
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ
Bakara 2:170
قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِاٰبَٓاءَنَاۜ
اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ
شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, bilakis biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı?